Haberler

23. AVRASYA EKONOMİ ZİRVESİ

7 Ekim 2020 Çarşamba - Okunma: 3908
23. AVRASYA EKONOMİ ZİRVESİ

  23. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nin tüm oturumlarını izlemek için youtube sayfamızı ziyaret edebilirsiniz  https://www.youtube.com/results?search_query=marmara+grubu+vakf%C4%B1 


 

Yaklaşık Çeyrek Yüzyıllık bir Başarı Hikayesi

 

45 Ülkenin katıldığı 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi uydu aracılığıyla başarıyla gerçekleşti

23. Avrasya Ekonomi Zirvesi, İlham Aliyev'in mesajıyla açıldı


Canlı yayın stüdyosu olarak, Bakırköy Yunus Emre Kültür Merkezi'nde çalışmalarını gerçekleştiren 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi Asya, Avrupa, Afrika, Amerika ve Avustralya kıtalarında uydu aracılığıyla izlendi.

 
 
Açılış Dr. Akkan Suver ve Yüksel Çengel'in moderatörlüğünde yapıldı.

  

KUŞAK ve YOL GİRİŞİMİNİN AYDINLIĞINDA 

Koronavirüs Sonrası Yeni Dünya 

Yeni Dünya Ekonomisi'ne Merhaba!

 

7-8 Ekim 2020 günleri İstanbul’da Marmara Grubu Vakfı tarafından tertiplenen 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde, 45 ülkenin cumhurbaşkanları, Senato ve Meclis Başkanları ile Devlet İnsanları, Akademisyen ve Din Adamları ile uluslararası üst düzey kuruluşlarının yetkilileri uydu aracılığıyla; Kuşak ve Yol Girişiminin Aydınlığında Koronavirüs Sonrası Yeni Dünya başlığıyla bir araya geldi. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in mesajıyla çalışmalarına başlayan, 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde konuşmacılar sundukları tebliğlerinde Azerbaycan'da yaşanan olaylara değindiler. Azerbaycan'ın haklılığını, Ermenistan'ın savaş suçu işlediğini, gene Ermenistan'ın uluslararası hukuku hiçe saydığını vurgulayan 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi konuşmacıları ayrı ayrı Ermenistan'ı kınadılar. Konuşmacılar Avrasya Ekonomi Zirveleri'nin Dünyada kabul gören uluslararası toplantılar arasında önemli bir yeri bulunduğunu da belirttiler.Koronavirüsün yarattığı bu ortama rağmen, Marmara Grubu Vakfı'nın süreklilik konusundaki dikkat ve özenini tebrik eden konuşmacılar, gelecek sene tertiplenecek 24. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde İstanbul’da biraraya gelme arzularını da ortaya koydular. Marmara Grubu Vakfı tarafından aralıksız olarak tertiplenen Avrasya Ekonomi Zirvesi'nin açılışını yapan Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı Dr. Akkan Suver, Türkiye'nin Akdeniz'deki haklarını gündeme getirdiği konuşmasında; "Türkiye'yi Akdeniz'den dışlamanın Batı'dan dışlamaktan bir farkı yoktur" dedi.Ermenistan'ın kanun tanımazlığını da vurgulayan Dr. Akkan Suver; "Türkiye topyekun Azerbaycan'ın yanındadır" diye ekledi. Dünyanın küreselleşmeye olan ihtiyacını da belirten Dr. Akkan Suver; "salgınla bu mücadele birlikteliğine olan ihtiyacı küreselleşmeye olan ihtiyaç ortaya koymuştur, dolayısıyla bir barış ve refah projesi olan Kuşak ve Yol Girişiminin Aydınlığında Koronavirüs Sonrası Yeni Dünya söylemiyle, 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi'ni tertiplediklerini" söyledi. Dr. Akkan Suver'in açılış konuşmasından sonra söz alan Azerbaycan Enerji Bakanı Perviz Şahbazov, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in "Kuşak ve Yol Girişimin Aydınlığında" temalı 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi katılımcılarına hitap ettiği mesajını okudu.

 

AÇILIŞ MERASİMİ 

 

 

Azerbaycan Enerji Bakanı Pərviz Şahbazov’un Zirveye canlı yayınla katılıp, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in “Muasır dünyada sürgün kalan toprağımızla ilgili kardeş Türkiye her zaman olduğu gibi bugün de bizimle beraber. Türkiye, topraklarımızın hakkımız olarak bizim olması konusunda desteğini sürdürüyor. Bize büyük güç veren bu emsalsiz destek için aziz kardeşim Recep Tayyip Erdoğan'a ve Türkiye halkına bir daha derin minnettarlığımı bildiririm” sözleriyle konuşmasına başladı. İlham Aliyev mesajında: “Zirvenin uzun yıllardır Avrasya'nın sürdürülebilir gelişimine katkı sunduğunu ifade etti. Yapılan sosyal araştırmaların bölgeye güç kattığını söyledi. Zirvenin Azerbaycan ve Türkiye'nin güçlü beraberliğinin de bir nişanesi olduğunu aktaran İlham Aliyev, pandemi sonrası dünyaya ışık tutacağını kaydetti. Avrasya'nın olumsuz gelişmelere bakarak kahrolmak yerine daha da güçlü stratejilerle birlik olması gerektiğini anlatan İlham Aliyev, zirvenin geleceğe ilişkin güçlü motivasyon oluşmasına ve global iş birliğinin artmasına sebep olacağına inandığını belirtti. -"Devlet bizimdir, Karabağ Azerbaycan'ındır" İlham Aliyev, Azerbaycan'ın uzun yıllardan beri Avrasya'da önemli bir güç merkezi olarak öne çıktığını ifade ederek, Türkiye ile artan iş birliklerinin her alanda başarı getirmeye başladığını söyledi. Türkiye'nin artan gücünün enerji sektöründe tezahür ettiğini anlatan İlham Aliyev, Türkiye'nin başarılarını gururla takip ettiklerini aktardı. Azerbaycan'ın en önemli sorunlarından olan Dağlık Karabağ konusunun önem kazandığını aktaran İlham Aliyev, "Ermenistan dünyanın pandemiyle boğuşmasını da fırsat bilerek ülkemize karşı tahribatlarını güçlendirmiştir. Ermenistan terörizm ve işgalcilik siyaseti gütmektedir. Bir daha beyan ediyorum ki; Dağlık Karabağ, Azerbaycan'ın ayrılmaz parçası, toprağımızdır." Bu toplantıda ortaya çıkan fikirlerin artan iş birliği için önemli olacağına inandığını söyleyen İlham Aliyev konferans katılımcılarına başarılar diledi.

 

 

Daha sonra, Avcılar Belediye Başkanı Av. Turan Hançerli, “Koronavirüs Sonrası Yeni Dünya” başlığıyla düzenlenen 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde konuştu. Marmara Grubu Vakfı tarafından düzenlenen 45 ülkenin üst düzey katılımıyla gerçekleşen 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde Avcılar Belediye Başkanı Av. Turan Hançerli açılış konuşması yaptı. Konuşmasında pandemi sonrasında işsizlik ve buna bağlı olarak yoksulluk oranındaki artışa dikkat çeken Hançerli şunları söyledi: “Pandemi sonrasındaki dünyanın nasıl olacağı ve nasıl olması gerektiğine ilişkin bazı örnekler çıkarmak gerekirse; bir bilimsel araştırma pandemi süreci ile ortaya çıkan işsizliğin yoksulları çok daha ağır bir şekilde etkiledi. Biliyoruz ki dünyanın odaklanması gereken en önemli meselelerinden biri her geçen daha da önemli hale gelen gelir adaleti. Bu önemli soruna dair gelecekte adım atmamız, yol almamız gerektiğinin altını çizmek isterim.” “Daha adil, daha barışçıl bir dünya için işbirliği şart” Konuşmasında pandemi döneminin dünyaya yeni şeyler öğrettiğine değinen Hançerli, evrensel sorunlarla ortak mücadele etmek için işbirliği yapılmasının önemini vurgulayarak şunları söyledi: “Özellikle pandemi tüm dünyaya yeni şeyler gösterdi, belki de yeni ufuk açtı. Pandeminin hep olumsuzluklarını konuşuyoruz. Ama dünyanın bir yerinde başlayıp her yerine yayılan virüs için tüm dünya el birliğiyle mücadele etti. Bu da aslında aynı gemideyiz sözünün ne kadar gerçek olduğunu kanıtlıyor. Bu durumun geleceğin birlikte ve barış içerisinde kurulması gerektiğinin altını çizdiği kanaatindeyim. 

 

 

 

İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Mustafa Gültepe ise moda endüstrisinde tedarik zincirinin değiştiğini belirterek, hazır giyim markalarının uzaktan tedarikin ve uzun dönemli stok yapmanın sakıncalarını salgın döneminde yaşayarak gördüklerini ifade etti.Gültepe, Avrupalı markaların, ürünlerini yakın bölgeden en az stokla ve hızlı döndürebilecekleri ülkelerden tedarik edeceklerini kaydederek, bu yeni durumun Türkiye'ye büyük bir avantaj sağladığını vurguladı. Hazır giyim ihracatının yüzde 70'e yakın bölümünü AB ülkelerine ve İngiltere'ye yatıklarını anımsatan Gültepe, "Yeni dönemde AB pazarında payımızı artırabiliriz. Diğer taraftan Çin ile ticaret savaşı nedeniyle ABD'den Türkiye'ye bir yönelim var. ABD hazır giyimde 100 milyar dolarlık devasa bir pazar. 9 ayda toplam hazır giyim ihracatımız yüzde 8,7 azalırken ABD'ye ihracatımız yüzde 20 arttı. Biz yeni durumu fırsata çevirip ABD'ye ihracatımızı önce 1,5 milyar dolara, orta vadede de 5 milyar dolara çıkarabileceğimize inanıyoruz." değerlendirmesinde bulundu.Gültepe, Avrupalı markalar için daha kısa aralıklarla koleksiyon hazırlanması gerektiğine dikkati çekerek, "ABD'li markalar için büyük üretim ölçeğine sahip yeni fabrikalarla kapasite yaratmalıyız. Yol haritamızı oluşturan Dört Dörtlük Plan'da da dediğimiz gibi İstanbul'u moda merkezine, Anadolu'yu üretim üssüne dönüştürmeliyiz." açıklamasına bulundu.

 

 

Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle, daha yüksek hacimli ürünlerin ihracatında lojistik merkezlerinin yeni dönemde daha da önem kazanacağını belirterek, "Yeni dönemde ülkemize yönelen talebe tam anlamıyla cevap verebilmemiz için üretim kapasitemizi geliştirmemiz gerekmektedir. Türkiye üretimde sürdürülebilirlik ilkelerini azami benimsemeli ve yeşil ekonomiye ağırlık vererek ihracatımız bu alanda belgelenmelidir." dedi.Gülle, Marmara Grubu Vakfı'nın online olarak düzenlediği 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, zirvenin dünya ekonomisi ve dünya siyasetinin çok önemli dönüşümler yaşadığı bir dönemde gerçekleştiğini vurguladı. Tüm dünyada üretim çarklarının durduğu, ticaretin olağanüstü boyutlarda daraldığı bir dönemin geride kaldığını ifade eden Gülle, "Türk ihracatçısı, bu zorlu dönemde dahi üretim kabiliyeti ve tecrübesiyle, günün şartları neyi gerektiriyorsa onu üretmiş, 207 ülkeye başarıyla ihracat gerçekleştirmiştir." diye konuştu.Gülle, küresel tedarik zincirlerinde halihazırda devam eden dönüşüm sürecinin pandemiyle birlikte daha da hızlandığının altını çizerek, "Özellikle gelişmiş ülkelerin sanayi malları ithalatında Çin'e olan yüksek bağımlılığı ve bu durumun yarattığı riskler, küresel ticarette yeni bir dönemi tetiklemektedir." ifadelerini kullandı.

 

 

IRCICA Genel Direktörü Prof. Dr. Halit Eren konuşmasında, uluslararası sistemin çok-kutuplu bir yapı içinde giderek çatışmacı bir küresel rekabet ortamına dönüştüğü, uluslararası hukuk normlarının gözardı edilebildiği ve 2008’deki küresel finans krizinden bu yana bir türlü çözülemeyen sosyo-ekonomik sorunların ayrımcılık, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve İslam düşmanlığı gibi eğilimleri tetiklediği bir ortamda küresel düzen ve uyumun tehditlerle karşılaştığını belirterek, dünya toplumlarının bu problemlerle baş etmeye çalıştığı bir sırada ortaya çıkan koronavirus salgının uluslararası işbirliğinin gerekliliğini bir defa daha ortaya koyduğunu anlattı. Öncekilerden çok farklı neticeleri olan, sosyal hayatı görülmemiş ölçüde kısıtlayan ve hemen tüm sektörlerde faaliyeti neredeyse tamamen durduran bu salgının, benzer veya farklı siyasî ve kültürel kimliğe sahip tüm insanları el ele vererek bu krizle savaşmaya çağırdığını anlattı. Prof. Eren bu ortamda uluslararası kuruluşların çalışmalarının daha da önem kazandığını söyledi. 

 

 

Türksoy genel Sekreteri Düsen Kaseinov ise konuşmasında: “Ülkelerimiz arasındaki iktisadi dayanışmanın güçlenmesinin Türk Dünyası ekonomisine büyük katkı sağlayacağını” vurgulayarak “Yine Türk Dünyasında yakınlaşmanın sağlanması için kültürel ilişkilerin üst seviyeye çıkartılması şarttır. Bunun yolunun da güçlü bir ekonomiden geçtiği açıktır.” demiştir.

 

 

KEIPA Genel Sehreteri Asaf Hajiyev ise konuşmasında: “COVID-19 salgını, birçok ülkenin umutlarının çok umut verici göründüğü bir zamanda dünyayı kasıp kavurdu. 2020'nin başında ülkeler kendinden emin bir şekilde ekonomik büyüme yolunu izliyorlardı, ancak tüm tahminler ve göstergeler bir anda değişti. Uluslararası Para Fonu, 2020'de% 5'lik bir ekonomik düşüş öngördü; bu, 2008-2009'daki küresel mali krizden çok daha kötü. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün tahminine göre işsizler 2020'de yaklaşık 2,5 milyon artacak. Dünya Bankası tahminleri, 2020'de küresel GSYİH'da yüzde 5,2'lik bir daralma olacağını gösteriyor - bu, seksen yıl içindeki en derin küresel durgunluk.” olduğuna dikkat çekti.

 

 

OSCE PA Genel Sekreteri George Tsereteli konuşmasında: “Pandemiden sonraki dünya farklı olacak. Ama içtenlikle ifade ediyorum ki, bunun nasıl olacağını siyasi, ekonomik ve akademik liderlerin veya dünyanın belirlemesi bize bağlı. Farklılıklarımızın daha da derinleşmesine izin veriyoruz, küresel insan hakları sezgisinin daha da bozulmasına yol açacağız ve çok taraflı sistemimiz çökmeye devam ediyor.” diyerek sözlerine şöyle devam etti: Birçoğunuzun salgın sonrası dünyanın en güç zorluklarımızı birlikte aşmak için daha fazla diyalog gerektirdiğine hemfikir olacağınıza ikna oldum. Diyalog ve işbirliği ruhu, 45 yıldır Avrupa'da organizasyon, güvenlik ve işbirliği çalışmalarının merkezinde yer alıyor. Ancak ortak barışçıl dünya vizyonumuzu tam olarak gerçekleştirmek için, elimizdeki platformları tam olarak kullanmalı ve uluslararası taahhütlerimizi sürdürmek için siyasi iradeyi harekete geçirmeliyiz. Bu, Covid-19 sonrası dünyada hükümetlerimizin hesap verebilir ve kapsayıcı demokratik kurumları etkileme çabalarını iki katına çıkarması gerektiği anlamına gelir.”dedi.

 

 

İstanbul Valisi Ali Yerlikaya da tüm insanlık olarak sağlığın ne kadar önemli olduğunun anlaşıldığı bir dönemden geçildiğini belirterek, "Bütün üretim, sanayi, ticaret, ekonomi ve kültür endüstrileri durma noktasına geldi. Oluşturduğumuz bütün standartlardan vazgeçip tavizler verdik. Sağlığımızdan emin oluncaya kadar bu minvalde yaşamaya devam edeceğiz. Ekonomik göstergeler bütün ülkelerde dalgalanmalar gösterirken, ülkemiz ve İstanbul'umuz pozitif olarak ayrıştı." dedi. Yerlikaya, Türkiye'nin insan odaklı ekonomisi, yardımlaşma ve dayanışma ruhuyla diğer ülkelerden farklılaştığını anımsatarak, "Şehir hastaneleri sayesinde kapasite sorunu yaşanmadı. Tıbbi malzeme arzında kendi ihtiyaçlarımızı karşılamanın ötesinde başka ülkelere yardım ulaştırdık. Tüm tedaviler ücretsiz verildi ve verilmeye devam ediyor. Tedarik zincirinde ya da mal arzında kopukluk yaşanmadı ve ihtiyaç sahiplerine de dayanışmayla ulaşıldı." ifadelerini kullandı.

 

 

Yabancı konuklar adına söz alan Bosna Hersek Federasyonu Cumhurbaşkanı Marinko Cavara pandemi dolayısıyla İstanbul’da biraraya gelinemediğini vurguladı. Marmara Grubu Vakfı’nın geleneği sürdürdüğünü ve ara vermeme prensibini ortaya koymasını takdir ettiğini belirtti. Zirvenin kötü sağlık şartlarına rağmen Marmara Grubu Vakfı tarafından uydu aracılığıyla gerçekleştirilmesini sivil toplumun bir sorumluluk projesi olarak değerlendirdi.

 

 

Yıllardır bir anane haline gelen ve İHKİB tarafından her Zirvenin açılışında sergilenen Moda Defilesi bu yıl pandemi dolayısıyla uydu aracılığıyla yapıldı. 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nin açılış oturumunun sonunda Tasarımcı Kadir Kılıç’ın Moda Defilesi izleyicilerin takdirini toplayan renkli bir gösteri sundu.

 

 II. OTURUM

"Yeni Dünya Ekonomisi'ne ve Yeni Dünya'ya Merhaba"

  

 

İkinci oturum Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve Turan Sarıgülle'nin moderatörlüğünde yapıldı.

 

 

Yeni Dünya Ekonomisi'ne ve Yeni Dünya'ya Merhaba adlı Ekonomi Oturumu aşı konusunda araştırmalar yapan Çin Halk Cumhuriyeti’nin ünlü kuruluşu SINOVAC Biotech Genel Müdürü Guang Helen Yang’ın konuşmalarıyla çalışmalarına başladı. Guang Helen Yang konuşmasında şunları söyledi: “Dünya çapında farklı aşı adayları arasında yayınlanan sonuçlara göre, CoronaVac ™, bildirilen advers reaksiyon insidans oranının diğerlerinden önemli ölçüde daha düşük olduğu ve aşı ile ilgili olmayan üstün bir güvenlik profili göstermektedir. Aşı ile ilgili hiçbir ciddi advers reaksiyon bildirilmedi ve reaksiyonların çoğu hafifti. CoronaVac ™ alan gönüllülerin% 90-100'ü, farklı aşılama programları ve farklı dozaj seviyeleri ile nötralize edici antikorları indükledi. Bu sonuçlar, Aşama III denememiz için aşılama dozajı ve programı seçimi için temel oluşturdu. "

 

 

Moğolistan Büyük Hural (Parlamento) Başkanı Zandanshatar Gombojav konuşmasında şunları vurguladı: “Moğolistan hükümeti, pandeminin neden olduğu ekonomik ve sosyal zorlukları ele almak için politikasını belirledi ve uygulamalarını üstlendi. Bu politika çerçevesinde, ekonomik güvenilirliği sağlamak, ihracatı desteklemek ve artırmak, mali kaynakları artırırken bütçe finansmanına olan talebi ve maliyetleri azaltmak için vatandaşlarımıza ve kuruluşlarımıza destek olmak için kapsamlı önlemler alınmaktadır. "

Sayın Zandanshatar Gombojav konuşmasına şu şekilde devam etti: “Moğolistan'ın dış ilişkileri tutarlı olacak. Dış ekonomik ilişkilere öncelik verecek, ihracatı çeşitlendirecek ve artıracak, sürekli olarak yabancı yatırımcıların çıkarlarını koruyacak ve mega projelerde ve altyapı, madencilik, enerji, gıda, tarım ve turizm gibi önde gelen ekonomik sektörlerde yabancı yatırımı çekmek için bir politika izleyeceğiz"dedi  

 

 

Eski Avusturya Şansölyesi Dr. Erhard Busek konuşmasında önemli önerilerde bulundu: “Hayatımız için gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Sürdürülebilir bir yaşama ve sürdürülebilir bir duruma sahip olmak için gerçekten gerekli olan nedir? Bu nedenle ortak olarak neler yapabileceğimizi tartışmak gerekiyor. Sorunlara odaklanmamızın gelecek için oldukça gerekli olduğunu düşünüyorum. Bence yeterince iş bulabiliriz, malların dağılımını, yaşam şansını vb. değiştirebiliriz.

Sayın Busek’e göre, “Öte yandan birçok uluslararası organizasyon geliştirdik. Ancak duruma bakıldığında, uluslararası kuruluşlar artık sorunları çözemiyor. Bunu tartışmalıyız. Sadece bölgemizde sınırların arkasında, çitlerin arkasında veya duvarların arkasında yaşayarak dünyadan geri çekilemeyeceğimizi düşünüyorum. Bence bunu oldukça açık bir şekilde tartışmalıyız, bu kesinlikle gerekli. "dedi

 

 

Arnavutluk Parlamentosu'nda Parlamento Üyesi ve Avrupa Entegrasyon Komitesi Başkan Yardımcısı Sayın Senida Mesi: “Yeşil ekonomiler, sürdürülebilirliği ve insanlar, ekonomi ve çevre arasında daha iyi korelasyonu teşvik ederken fırsatlar yaratabilir. Ancak yeşile yatırım yapmak, daha pahalı olduğu ve sonuçları uzun vadede görebileceğiniz için finansman gerektirir. Bu arada, ekonomik canlanma ve istihdam ihtiyacı var. Aynı zamanda "çevreci" olmak, insan emeğinin bilgisayar ve makinelerle ikame edilmesi nedeniyle işten çıkarmalara neden olabilir, bu arada şimdi emek yoğun işlerin artırılmasına ihtiyaç var.

Daha sonra Sayın Mesi, yeşil ekonomi ile ilgili önerilerde bulundu: “Ekonomilerimizi yeniden inşa etmemiz gerekiyor, ancak daha iyi, daha verimli ve çevre yanlısı olarak.. Sürdürülebilir çözümleri finanse etmemiz gerekiyor ve bunlar analiz gerektiriyor ve sadece krize göre hareket etmemeliyiz. Hükümetlerin krizleri çözmesi ve aynı zamanda uzun vadeli çözümler ve Ulusal ve Bölgesel Hedefler oluşturması gerekiyor. "dedi

 

 

Brüksel Federal Milletvekili ve Saint-Josse Belediye Başkanı ve Belçika Federal Milletvekili Sayın Emir Kır konuşmasında şunları söyledi: “Yerel düzeyde bu durumla karşılaşan Saint-Josse Belediyesi, sosyal acil durum planını ve izolasyona karşı mücadelenin bir parçası olarak, bölge sakinleri lehine çok sayıda önlem aldı. Bu çerçevede çalışmalar, sahada mali sıkıntı çekenler ve yaşlılar için gıda ve ilaç alışverişleri; koruyucu kumaş maskelerin tüm sakinlere dağıtılması; en yoksullar için yiyecek paketleri; imkânı olmayan öğrenciler için geri dönüştürülmüş bilgisayarlar veya esnaflar ve belediye kiracıları için mali yardım şeklinde gerçekleşti.

Ama bir şeyden eminim o da sevgili dostlarım, nihayet bu kriz, kamu hizmetlerinin ve tüm sosyal hizmetlerin ne ölçüde yoksulluğa karşı son kalkan olduğunu ortaya çıkardı. Çok fazla derin eşitsizliklere rağmen, toplumun ayakta kalmasını sağlayan bu kamu hizmetleridir.”dedi

 

 

 

Viyana Ekonomik Forumu Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Sekreter Dr. Elena Kirtcheva konuşmasında: "Bölgesel işbirliğinin önemini vurguladı: “Daha güçlü bölgesel işbirliği, ulaştırma sektörü ve klasik ekonominin pek çok dalı için bir gelecek! Örneğin E-Ticaret, tüm farklı Çevrimiçi Hizmetler, Çevrimiçi Öğrenme vb. - bunlar küresel dijital gerçeklik için programlanmıştır! Ya malların nakliyesi ve ayrıca üretim - bölgesel işbirliğine ve teslimat zincirlerinin güvenliğine vurgu yaparsak, pandemi sonrası gelecek için daha iyi hazırlanmış görünüyorlar! "dedi

 

 

Romanya Prensi Radu Hazretleri, salgınla ilgili görüşlerini şu şekilde ifade etti: “Pandemi nedeniyle milletlerimizin şu anda karşı karşıya kaldığı çok güçlü zorlukların bir şekilde eskisinden daha fazla birlikte olmamıza yardımcı olduğunu düşünüyorum.

Çünkü aynı tür tehditlerle ve aynı tür güvenlik açıklarıyla karşı karşıyayız. Son 6-7 ayda tüm ülkelerin her birinin ekonomisi zarar gördü. Her ülkemizdeki tüm ulusun çok güçlü bir psikolojik sorunu vardı. Sosyal aktivitelerin eskisinden daha önemli olduğunu keşfettik; Vatandaşların arkadaşlarına, ailelerine veya komşularına karşı cömertliği öncekinden daha önemli. Uluslararası Örgütlerin gerçekten de oynayacakları bir rol var çünkü hükümet, ülkelerimizden hiçbiri yeni krizin hayatımıza getirdiği sorunları tek başına çözemiyor.”dedi

 

 

Kazakistan Milli Meclis Başkan Yardımcısı Canseyit Tüymebayev, yaptığı konuşmasında: “Türkiye, bağımsızlık ilanından bu yana Kazakistan’da 4 milyar dolar yatırım yaparken, Kazakistan ise Türkiye'de 1 milyar dolardan fazla yatırım gerçekleştirdi. Bağımsızlığımızı kazandığımızdan beri Kazakistan olarak kalkınma projelerinden eğitime, siyasi ilişkilerden kültürel işbirliğine kadar tüm alanlarda kardeş Türkiye’nin desteklerini görmekteyiz. Bizler de her zaman Türkiye’nin yanında bulunmaya devam ettik ve edeceğiz.

Türkiye, Türk dünyası ülkeleriyle işbirliğini derinleştirdikçe kendi bölgesinde güçlü hale gelecektir. Aynı şekilde Kazakistan’ın da dış politikada Türk dünyası boyutuna ağırlık vermesi onun Avrasya’da daha önemli bir aktör haline gelmesini sağlayacağı gerçektir.” dedi.

 

 

Çin Halkı Dış İlişkiler Enstitüsü Başkan Yardımcısı Büyükelçi Ou Boqian'ın 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi'ndeki değerlendirmeleri şu şekildedir: “Çin ile ABD arasındaki temel farklılıklar güç rekabetiyle ilgili değil. Çin'in hegemonya peşinde koşma tutkusu yok, ABD'nin dünyadaki konumuna meydan okuma veya onun yerini alma niyetimiz de yok. Çin, kendi halkına daha iyi bir yaşam sağlamak için kendi gelişimine odaklanıyor. Sosyal sistemlerin rekabeti ile ilgili de değildir. Dünyada tek bir sosyal sistem olmamalıdır.

Çeşitli sistemler barış içinde bir arada var olacak ve birbirlerine saygı gösterecek.” Sayın Boqian, “Küreselleşmenin pandemi için hızını durdurmayacağını da vurguladı. Sermaye, siyasi düzenler yerine piyasa kurallarına göre akacaktır. Küreselleşme, uluslararası girişimler ve sermayeye ek olarak, her bir bireyin oyuncu ve yararlanıcı olarak dahil olduğu yeni bir 2.0 aşamasına girmiştir. Birey olarak küçük ve zayıf, sayıları büyük ve ölçek olarak güçlüler. Böyle bir piyasanın gücü, sermaye tarafından görmezden gelinemeyecek kadar muazzamdır. "dedi

 

Sayın Djoomart OTORBAEV, Kırgızistan Cumhuriyeti Başbakanı, (2014-2015) konuşmasında, “Dünyanın zengin ülkelerinde sayıları sayıyoruz. Ancak orta ve düşük gelirli ülkelere bakarsak, oradaki durum daha dramatik görünüyor. Örneğin, bu yıl orta gelirli ülkelerde 100 kredi hala toplam 113 milyar dolar borç hizmeti ödemek zorunda. Bugün sadece borç hizmetine odaklanmak istiyorum, çünkü önümüzdeki hafta uluslararası para fonu ve Dünya Bankası'nın yıllık toplantısını çevrimiçi ve G20 Maliye Bakanları Toplantısı yapacağız. Türkiye G20 üyesidir. Ve Türkiye'ye ve G20 ülkelerine çok önemli mesajlar aktarmak istiyorum. Dünyanın en yoksul ülkeleri için borç hizmeti ödemesini yeniden askıya almalıyız. Ve bu parayı bütçeleri finanse etmek, Covid-19 salgınından kaçmaya yardımcı olmak, parayı fakirler için harcamak, sağlık hizmetleri, karantinalar, ekonominin yavaşlaması vb. için harcayabilirler.” Dedi.

 

 

Romanya Eski Başbakanı Sayın Petre Roman, işbirliğinin önemine vurgu yaparak, “Pek çok sorunumuzun tek çözümü işbirliğidir. Çok taraflılık bugün neredeyse her alanda azalmaktadır: ticaret, önemli kaynakların yönetimi, yerel çatışmalar ve savaşlar vb. Tüm dünyada çok taraflılığı kısıtlayan, ulusal bir gündem dayatan, milliyetçi bir gündem diyebilirim, rekabete dayalı yeni bir jeostratejik oyun empoze eden politik hareketler gördük ve bu sadece ekonomik rekabetle ilgili değil, aynı zamanda kim daha güçlü olduğuna dair bir rekabet.

Şu anda yakın ve orta vadede bir çatallanma olabileceğini görüyorum. Ya sel, kuraklık, kasırga, sağlık sorunları, pandemiler gibi iklim değişikliğiyle ilgili felaket olaylarının olduğu tahmin edilemez bir dünyaya doğru, dediğim gibi teslim edilmemiş ve hatta doğru bir şekilde değerlendirilmesi imkansız bir dünyaya doğru olabilir. Ya da işbirliğine dayalı bu artan belirsizlik altında düzenli bir dünya yaratabiliriz. Biz, tüm dünya şu anda yeni bir çağa girme fırsatına sahibiz. İşbirliği ruhunun ve inovasyon ruhunun iç içe geçtiği ve farklı tehditlere iyi ve tutarlı bir yanıt verdiği yeni bir çağ ve iklim değişikliği ve iklim değişikliğiyle bağlantılı olarak ayrıca küresel göç ve gıda kıtlığı sorunları hakkında konuşuyorum. " dedi.

 

 

Romanya Eski Senatörü ve Eski Kültür Bakanı Ionut Vulpescu yaptığı konuşmada, “Pandemiye kültürel bir tepkinin acil ve olumlu ekonomik sonuçları olacağını size garanti edebilirim. Ekonomi, toplumlarımız için kâr ve refah tasarlama alanını yansıttığı sürece, yaratıcı endüstriler ve sanatsal girişimciliğin, kâr ve refahın farklı öncelikler ve fedakârlıklarla elde edilen kültürel zihniyetlerin ifadeleri olduğu toplulukları tasarlarken söyleyecek bir sözü var. Basit ama rahatsız edici bir senaryoyla karşı karşıyayız: küresel bir dünya bilinmeyen bir salgınla uğraşıyor. Kültürel diplomasi, dünya çapındaki sıhhi bir krizin üstesinden gelmek için bilgi, uygulama ve becerileri paylaşma ihtiyacına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyan devletlerarasındaki diyaloğu nasıl geliştirebilir? Uygun bulduğum tek cevap, empati ve farkındalık kültürünü geliştirmek ve uluslar arası yumuşak güç ve işbirliği için çözümlere yönelmektir. Kültürel diplomasi kolektif bir sanat eseridir: küresel bir gelecek için idealler inşa etme ve müzakere etme meselesidir.

Pandeminin ortaya çıkardığı fiziksel kırılganlıklara, güçlü bir ruhsal ve zihinsel dayanıklılık, tahammül ve ilerleme kültürü ile yanıt vermeliyiz. İnsani, ahlaki ve hoşgörülü bir dünya olarak küreselleşmeyi güçlendirmek için kültür ve ekonomiye uyum sağlamayı başaracağımıza inancımdır. " dedi.

 

 

Genel Sekreter Birinci Yardımcısı Büyükelçi Ebru Barutçu Gökdenizler, yaptığı konuşmasında “BSEC PERMIS'in Birinci Genel Sekreter Yardımcısı olarak, ölçeğin çok taraflı işbirliği, daha az yerine daha çok küreselleşme lehine değiştiğine inananlardan biri olmam sürpriz olmamalı. PERMIS olarak bizler, varoluş sebebimiz olduğundan, uluslararası ve bölgesel işbirliğinin güçlü bir savunucusuyuz. Covid-19 krizinin patlak vermesinden bu yana tanık olduğumuz ve deneyimlediğimiz her şeyin, pandemiye etkili bir yanıt için devletlerarasında daha fazla işbirliği ve koordinasyon ihtiyacına ve aciliyetine çok güçlü bir gerekçe oluşturduğuna inanıyorum.

Karadeniz söz konusu olduğunda, BSEC, bölgenin gerçek potansiyelini elde etmek için bölgesel ekonomik işbirliği çabalarımızın merkezinde yer alır ve bugün ekonomik iyileşme, sürdürülebilir ilerleme ve refah için işbirliğimizi güçlendirmek için bir platform görevi görür. " dedi ve bölgesel işbirliğinin önemini vurguladı.

 

Karadağ'ın Slovenya Büyükelçisi Sayın Vujica Lazovic görüşlerini şu sözlerle dile getirdi: “Genel olarak, dijital ekonominin hem bireyler hem de devletlerarasındaki eşitsizlikleri azaltmasını bekliyorduk. Ne yazık ki bu, eşitsizliklerin artmasına etki etti. Son yirmi yılı veya 21. yüzyılın ilk yirmi yılını biliyoruz, küresel eşitsizliklerde bir artışa sahip olduğumuzu öne süren pek çok figür var. Aynı zamanda, 21. yüzyılın ilk yirmi yılı dijital ekonominin hızlı büyüme dönemi mi? Sonuç nedir? Dijital ekonomi, küresel düzeyde eşitsizliği azaltmak için düşüşe katkıda bulunmadı.

Bu sorunu çözmeyi umuyorum. Gelişmekte olan ülkelerde altyapıya yatırım yapın, eğitim sistemine yatırım programlama altyapısına yatırım yapın, start-up’ları geliştirmek için yatırım yapın, yeniliğe yatırım yapın"dedi

 

 

Moldova Cumhuriyeti'nin Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçisi Dmitri Croitor yaptığı konuşmasında: “Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi Türkiye Moldova Cumhuriyeti için çok özel bir ortak. Devletlerimiz arasındaki etkileşim, tarihimize derinliklerine dayanmaktadır. Son zamanlarda ülkelerimiz arasındaki siyasi ve ekonomik diyalog yeni bir ivme kazanıyor. Moldova ile Türkiye arasındaki ekonomik ve yatırım akışını artırmak, Moldova Hükümeti ve Moldova Büyükelçiliği'nin temel önceliklerinden biridir. Ülkelerimiz Stratejik Ortaklardır, liberalleştirilmiş bir seyahat rejimine sahibiz (ülkeler arası seyahatler sadece kimlik kartı mümkündür) ve mevcut ikili Serbest ticaret anlaşması sayesinde ihracat / ithalat için özel kotalar mevcuttur.

Moldova ve Türkiye, Covid-19'un neden olduğu mevcut krizin üstesinden gelmek için küresel işbirliğinin önemini kabul ediyor. Pandemi, ülkelerin yalnızca en büyük küresel tedarikçilere güvenemeyeceğini ve bağlı olamayacağını göstermiştir. Aksine, şirketler üretim tesislerinin yer değiştirmesini çeşitlendirmek zorundadır.”dedi.

 

 

Özbekistan Kalkınma Stratejisi Merkezi Direktörü Eldor Tulyakov yaptığı konuşmada, “Özbekistan geçen yıl Türk Konseyi'ne katıldı ve örgütün aktif bir üyesi oldu. Türk Konseyi'ne üye devletlerin pandeminin yayılmasının başlangıcından bu yana, pandemiye karşı mücadelede yakın işbirliği kurmuştur. 10 Nisan 2020'de Özbekistan Cumhurbaşkanı, diğer üye devletlerle birlikte, COVID-19'un ülkelerde yayılmasıyla mücadelede güncel konuları ve çabaların koordinasyonunu tartışmak üzere Türk Konseyi'nin olağanüstü bir çevrimiçi zirvesine katıldı.

Ayrıca pandemi sırasında Türkiye, doğrudan ve Türk Konseyi aracılığıyla insani yardım konusunda aktif olmuştur. Özbekistan'a tıbbi malzemelerin yanı sıra COVID-19 salgını ile mücadele için bir grup Türk doktor gönderildi. Ayrıca, yakın zamanda Özbek sağlık personeli için çevrimiçi seminerler, Türkiye'nin önde gelen uzmanlarıyla düzenlenmiştir. "

 

 

MEPEI Başkanı Sayın Flavius CABA-MARIA, Çin'in küresel sistemdeki önemini bir alıntıyla açıkladı: “Çin Uluslararası İlişkiler Üniversitesi'nde profesör olan Lin LIMIN'e göre, mevcut dünyada ABD ile Çin arasında gelişen iki kutupluluk, ABD ile SSCB arasındaki Soğuk Savaş iki kutupluluğundan farklı. Bu gerçek, ekonomi, ticaret, finans, teknoloji, kültür, kalkınma modeli ve değerler üzerine yapılandırılmış bu karmaşık mevcut iki kutupluluğun farklı koordinatlarında bulunur.

Uluslararası düzenin gelişiminin analizinin, uluslararası stratejik durumun değerlendirilmesi ve diplomatik politika oluşturma ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Çin, genel ekonomik kalkınma hedefinin peşinde koşarken, ABD'nin hakim konumuna meydan okuyor. Belirli uzmanlık alanlarında ikili işbirliğine güvenerek, diplomatik kanallar aracılığıyla iletişim kurarak ve örneğin yeni koronavirüs için ortak bir tedaviye ulaşmak için ortak bir hedef bularak açık bir çatışmadan kaçınılmalıdır. "

 

 

Sichuan Üniversitesi Amerikan Çalışmaları Merkezi Direktörü Dr. Changning Chen konuşmasında, Chengdu şehrinin yıllar içindeki değişimini vurguladı: “Önceliklerimiz yakın çevremizle sınırlı olsa bile, her zamankinden daha bağlantılı bir dünyada yaşıyoruz. Bu yüzden Avrasya ekonomisi konusunu düşündüğümde, öncelikle ailemin ve benim yaşadığımız Chengdu şehri hakkındaki deneyimlerimi paylaşarak yola çıktım. Chengdu, Sichuan Eyaletinin başkentidir ve en ünlüsü Dev Panda ve güveç ile ünlüdür. Chengdu'yu Pekin, Şanghay ve Guangzhou ile karşılaştırırken, birçok Çinli Chengdu'yu yaklaşık 15 yıl önce nispeten daha az gelişmiş bir şehir olarak tanımlardı.

Chengdu, denize, nehre veya sınıra yakın değildir. Dolayısıyla, çok az kişi o dönemde Chengdu’nun itibarını dış ticaretle ilişkilendirebilirdi. Chengdu'nun tarihi, esas olarak coğrafi koşulları nedeniyle rahat ama nispeten izole bir topluma tanık oldu. En ünlü Çinli antik şairlerden biri olan LI Bai'nin yazdığı gibi, "Chengdu'ya giden yol cennete tırmanmaktan daha zor."

 

 

Ekonomi Oturumunun son konuşmacısı ise, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakan Yardımcısı Yavuz Selim Kıran’dı. Kıran, Marmara Grubu Vakfı'nın online olarak düzenlediği 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi'ne katılarak Türkiye'nin dış politikası hakkında açıklamalarda bulundu. Kıran, "Ermenistan bugün haydut devlet niteliğindeki adımlarıyla, sivillere zarar verme pahasına yaptığı tek taraflı eylemlerle çaresizliğini örtmeye çalışmaktadır. Birleşmiş Milletler'in 1993 yılında aldığı 4 farklı kararın hayata geçirilmesi BM Güvenlik Konseyi'nde alınan bu 4 kararla Ermenistan'ın işgal ettiği topraklardan derhal geri çekilmesine yönelik beklentinin hayata geçirilmesi esasen bu coğrafyanın tarihi ve dünyayı nasıl şekillendireceği konusundaki sorulara en iyi cevabı teşkil edecektir." ifadelerini kullandı.

Kıran, devamla şunları kaydetti: "Tüm amacımız, Avrasya Bölgesi'nin bir 'güven adası' olarak insanlığa ve insanlığın ortak kazanımına dönüşmesi. Bizim bütün çabamız budur. O yüzden insani dış politikamızı özellikle bu coğrafyada da etkin bir şekilde yürütüyoruz. Şu anda Türkiye GSYH'sine göre dünyanın 20 ülkesinden biri, 17'nci ülkeyiz. Ancak diplomatik temsil bakımından dünyada 5'inci ülkeyiz. Şu anda dünya ölçeğinde 248 temsilcilikle Türkiye'den daha fazla temsilciliğe sahip ülke sayısı 4. Geniş diplomatik temsilciliklerimizle dünyanın ortak meselelerine ortak çözümler üretme konusunda Türkiye'nin etkin, vizyoner ve proaktif dış politikasını her yerde temsil ediyoruz. Öte yandan, (Türkiye) GSYH'ye göre dünyanın en büyük 17'nci ekonomisi olmasına rağmen insani kalkınma yatırımlarında çok daha ileri seviyede. Tekraren diyoruz ki 'Dünya beşten büyüktür."



Ekonomi Oturumu Türk Hava Yollarının Tanıtım Filmi ile nihayete erdi.

 

 III. OTURUM

"Koronavirüs salgını sonrasında Avrasya’da uzun dönemde sürdürülebilir enerji politikaları nasıl şekillenecektir?"

 

 

Ücüncü oturum Cafer Okray ile Sezgin Bilgiç'in moderatörlüğünde yapıldı    

 

 

 Üçüncü oturum SOCAR’nın tanıtım filmi ile başladı.

 

 

 

Koronavirüs salgını sonrasında Avrasya’da uzun dönemde sürdürülebilir enerji politikaları üzerine ilk sözü Azerbaycan Cumhuriyeti Enerji Bakan Yardımcısı Elnur Soltanov aldı. Elnur Soltanov Azerbaycan’ın sahip bulunduğu Enerji kaynakları ve yatırımları hakkında bilgi sunumunda bulundu.

 

Türkmenistan Maliye ve Ekonomi Bakan Yardımcısı Rovshen Nuryagdyyev yaptığı konuşmada, “Petrol arıtma endüstrisi, yenilikçi üretim odaklı projeler ve ulaştırma altyapı tesisleri uygulamaya devam ediyor. Dizel yakıtlı su arıtıcısının yapımı için bir dizi önlem geliştirilmiştir, katalitik balmumu alma, fuel-oil katalitik kırma, ikincil benzin hidro-işlem, hidrojen üretimi ve diğerleri. Bununla birlikte polistiren ve kauçuk üretimi için gerekli olan benzen üretimini organize etmenin teknik ve ekonomik fizibilitesi araştırılmaktadır.

Benzen çıkarma ünitelerinin inşası, Türkmen petrokimyacılarının, yüksek kaliteli sentetik baz yağların ("iki artı" ve "üç artı" grupları) üretimini sağlamak için Euro-5 standartlarını karşılayan benzin üretimine tamamen geçiş yapmalarına da olanak sağlayacaktır. " dedi.



Londra Enerji Kulübü Başkanı Mehmet Öğütcü yaptığı konuşmasında: “Enerji nakliyesi yapan ülkelerdeki politik risk, talebin enerji güvenliğine, yani riskli dış enerji talebine dahil edildiğinde, talebin enerji güvenliği riski daha fazladır. Ukrayna ve Türkiye'de siyasi istikrarın keskin düşüşü ve şiddet veya terörizm oranlarının olmaması Azerbaycan, Kazakistan ve Türkmenistan'da enerji talebinin güvenlik riskini artırmıştır. Sonuçlar, yalnızca AB ve Hazar bölgesi arasında değil, aynı zamanda Ukrayna, Gürcistan ve Türkiye gibi enerji ulaştıran ülkelerle de işbirliğinin önemini vurgulamaktadır.”dedi.



 

Güney Afrika Parlamento Üyesi Zolani Mkiva konuşmasında dünyada birliğin önemine vurgu yaptı: “İnsan ailesiyle, küresel aile ile ilgili politikalar bulmalıyız. Her ülkenin bu çağda bizi zorlayan şeylere göre plan yapmasını sağlamalıyız. Hiçbir ülke bir ada değildir. Hiçbir halk adada yaşamamaktadır. Ve bu nedenle bence, ortaya çıkan bir durumu ortaya koyması gereken bir dizi fikre ihtiyacımız var; ekonomik cephede farklı senaryolara ihtiyacımız var. Sadece seri şeklinde bağlanmış bir ekonomik sisteme sahip olamayız. Seçeneklerimiz olmalı. Diğer seçenek başarısız olduğunda ikinci olasılığa geçmemiz için bir seçenek olmalı."dedi

 

 

SOCAR Türkiye CEO Danışmanı Murat Lecompte ise konuşmasında: “Türkiye, bugün Türkiye’nin en büyük doğrudan dış yatırımcısı durumunda. 2008 yılında Petkim’i Özelleştirme İdaresi’nden 2,04 milyar Dolara satın alarak girdiğimiz Türkiye’de 6,3 milyar Dolarlık yatırımla STAR Rafineri, 6,5 milyar Dolarlık yatırımla TANAP, SOCAR Terminal, Petkim RES, SOCAR Dağıtım ve SOCAR Depolama projelerini hayata geçirdik. Bu yıl haziran ayında sonuçlandırdığımız bir satın alma süreci ile de Bursagaz, Kayserigaz, EWE Enerji, Enervis ve Millenicom şirketlerini aldık.

Bugüne kadar Türkiye’ye 15 milyar Doların üzerinde yatırım yapan grubumuzun hedefi bu rakamı kısa vadede 19,5 milyar Dolar seviyelerine taşımak. Bu da Azerbaycan’ın şimdiye kadar tek bir ülkeye yaptığı en büyük çaplı yatırımı temsil ediyor. Yatırımlarımız Türkiye’nin ekonomisi, enerji sektörü ve istihdamına önemli katkıda bulunuyor. Örneğin, STAR Rafineri, Türkiye’nin cari açığını her yıl 1,5 milyar Dolar azaltacak.

Dijital devrimin yaşandığı çağımızda, dev projelere hayat veren bir grup olarak bu yönde de çok önemli adımlar attık. 2018, dijitalleşme açısından bizim için adeta kilit bir yıl oldu ve dijital dönüşüme yön veren çok sayıda bilgi teknolojileri projesini hayata geçirdik. Gerek iş gerekse endüstriyel platformlarda; süreç, organizasyon ve teknoloji alanlarında, siber güvenlik olgunluk seviyesinin artırılmasını hedefleyen çalışmalara hız verdik” dedi. 

 

 

Penkov, Markov ve Ortakları Başkanı ve Kıdemli Ortağı ve Avukat Vladimir Penkov, Covid-19 Krizi ile ilgili görüşlerini şöyle ifade etti: “Daha etkili bir tedavi ve güvenilir bir aşı olmadan önce, şu anda ve dünyadaki diğer birçok bulaşıcı hastalıkta olduğu gibi, Covid-19 ile yaşamaya hazırlanmalıyız. Covid-19'un geçmesini beklememeli, sadece harekete geçmeliyiz. Makul ve desteklenen sosyal mesafe gibi etkili olabilecek ve insani ve sosyal ihtiyaçları gereksiz yere ihlal etmeden ve her şeyden önce nüfusa korku ve panik aşılamadan bu tür önlemler konusunda kamuoyunda fikir birliğine varılması gerekir.

Başlangıçta yapılan hatalardan kaçınmak için şimdiye kadarki kötü tecrübelerimizden ve iyi bir öğrenci olarak ders almak gerekiyor. İnsanların inisiyatifini ve normal yaşamı engelleyen zaten yaratılmış olan korku ve paniğe karşı açıklamalar için özel bir çaba sarf edilmelidir. Bu, fikir birliğine yol açacak ve alınan önlemlerin etkinliğini artıracaktır. İhtiyacı olanlar tarafından kolaylıkla emilebilecek finansal destekle birleştirilmelidirler. "  

 



Londra Belediye Meclis Üyesi ve Türk İngiliz Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Alderman Emma Edhem konuşmasında şunları söyledi: “Covid-19'un etkileri her iki ülkede de hissedilirken, bu ekonomik varlıkların kombinasyonu, kanıtlanmış adaptasyon ve her iki ekonominin de kanıtlanmış dayanıklılığı iyileşme ve daha fazla ilerleme yolu olacak. Siyasi olarak, İngiltere'nin Türkiye ile ilişkileri tüm Avrupalılar arasında en yakın ilişkilerden biri olmaya devam ediyor. İki hükümet, her iki tarafın da iki ekonominin tamamlayıcı ve ilgili güçlerinden yararlanmasına olanak tanıyan İngiltere-Türkiye ticari işbirliğini güçlü bir şekilde destekliyor. Son üç yıldır, her iki hükümet de, Birleşik Krallık 2020'nin sonunda AB'den ayrılırken gelecekteki ticaret için hazırlık yapmak üzere sıkı bir şekilde çalışıyor.

Belki de her iki ekonomi de burada odaklanacak, yeni çalışma yolları ve yeni esneklik yöntemleri getirecek, karşılıklı yarar sağlayacak ortaklıkları keşfedecek, pandemiden çıkacak ve her zamanki işine güvenen haline dönecektir. "dedi

 

 

Avrupa Avrasya Diyaloğu Enstitüsü (EIEAD) Direktörü Leonardo Manzari konuşmasında şunları vurguladı: “Avrupa düzenleyici çerçevesi elbette MARPOL sözleşmesini benimsedi ve aynı zamanda limanlar içindeki hidrojen gibi diğer alternatif yakıtlar gibi LNG'nin işlenmesi ve taşınması prosedürünü belirten yönergeyi de benimsedi. Burada elbette deniz taşımacılığı amaçlı kullanım lehine kısa bir işletme tedarik zinciri grafiği görebiliriz. Ve tabii ki, burada LNG'nin limanda depolanmasının aynı zamanda deniz talebini, liman talebini, hinterland talebini, hem endüstriyel hem de özel / hane halkı tüketimini karşılayabildiğini görebiliriz.

Bu, elbette, Akdeniz'in neden halen tamamlanması gereken yoğun bir ağa sahip olduğunu, ancak halihazırda artan bir pazara hizmet ettiğini açıklıyor. " dedi.    

 

 

Karadeniz Evi Derneği Başkanı Dr. Dorin Popescu konuşmasında şunları söyledi: Yeni jeopolitik paradigmanın destanında, büyük siyasi aktörlerin otantik niyetlerini maskeleyen bir çatışmacı tiyatroyu yapay olarak resmileştirme eğilimi temel role sahip. Şu anda Suriye ve Doğu Akdeniz'deki çatışmalar, yeni jeopolitik mimariyi keşfetmek için (resmi olarak) bir alan olarak sunulmak için tarafların fikir birliğini karşılıyor gibi görünüyor: çatışmaların büyüklüğü, ABD ve Rusya Federasyonu'nun Suriye'de sahaya müdahalesi, Suriye çevresindeki yeni konjonktürel / kısa vadeli siyasi ittifaklar,

Türkiye'nin tekil duruşu, yerel isyan gruplarının karışımı, Fransa'nın Doğu Akdeniz politikası, AB'nin daha güçlü bir küresel aktör olma hırsları, klasik operasyon sahneleri için mükemmel bir jeopolitik tasarım yapılandırıyor gibi görünüyor. "   

 

 

Yaşam Boyu Öğrenme Akademisi Başkanı, Sayın Marjetka Kastner, "yeni değişimi yapmak önceliğimizdir" başlığı altında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “Şirketler yeni gerçekleri anlamalı. Geçen ay hepimiz yeni çağ veya nasıl ilerleyeceğimiz hakkında birçok makale okuduk. Bazı büyük ekonomi yazarlarına kesinlikle katılıyorum. Bu konuşmada, sadece tanrısal dizeleri özetleyeceğim. Bazı faaliyetlere veda etmeli ve kararımızı birleşen çok kutuplu dünyaya vermeliyiz. Buna en az üç büyük bölge hakim olacak. Amerika, Avrupa Birliği ve Çin Orta Asya. Ekonomi politikalarına, özgürlüğe, refaha, teknolojiye ve topluma giderek farklı yaklaşımlar benimsiyorlar. Rusya, Britanya, Avustralya ve Japonya gibi orta büyüklükteki ülkeler, yeni koalisyonlar ortaya çıkarken dünyadaki yerlerini bulmak için mücadele edecek. "


 

CPAPD Genel Sekreteri Sayın An Yuejun, Covid-19 ile ilgili görüşlerini şu sözlerle dile getirdi: "Bu salgın bize önemli bir ders verdi: küreselleşme çağında, tüm ülkeler birbiriyle yakından bağlantılı ve insanlık giderek paylaşılan bir geleceğin topluluğu haline geliyor. Ancak, bazı ülkelerin sorumluluklarını değiştirmek, salgını siyasallaştırıp etiketlemek ve Çin'e karşı "ayrım gözetmeksizin kovuşturma" ve "hesap verebilirlik" başlatmak için bir çete oluşturmaları üzücü. Bu siyasi manipülasyonlar son derece tehlikelidir ve COVID-19'a karşı uluslararası işbirliği için iyi atmosferi ciddi şekilde baltalamaktadır. Çin salgından ilk etkilenen ülke oldu. Diğer ülkeler gibi, sadece bir mağdur olmadı, aynı zamanda salgının dünyaya yayılmasını geciktirmek için büyük bir bedel ödedi ve fedakarlık yaptı. Adil muameleyi hak ediyor. Dayanışma ve işbirliği, insanlığın virüsü yenmesi için en güçlü silahtır. Hastalığın ortak kurbanları olarak tüm ülkeler, uluslararası anti-salgın işbirliğine elverişli olmayan söz ve eylemlere ortaklaşa direnmelidir. Herhangi bir komplo teorisinin ve yanlış bilginin yayılmasına karşı çıkmak, siyasi farklılıkları ve kurumsal anlaşmazlıkları bir kenara bırakıp, salgın duruma ortak bir tepkiye odaklanmak, bir insan sağlığı topluluğu oluşumunu teşvik etmek, ve uluslararası salgın karşıtı işbirliğine birlikte katkıda bulunmak için çalışacağız "


 

Kosova E. Kamu İdaresi Bakanı Mahir Yağcılar, konuşmasında: "Covid-19 salgınından kurtulmak için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: “Düşünceme göre, tüm bu sınamaları atlatmak için bilim dünyası bu salgını bir tecrübe alarak, özel ve ortak araştırma birimleri oluşturmalı, bilim dünyası tüm boyutlarıyla ortaklaşa ve daha sıkı çalışmalı, çözümlere çok yönlü çalışmalarla ulaşılmalı, sağlık sistemi örgütlenmesi tekrardan gözden geçirilmeli, sağlık alanında hem insan kaynaklarına hem de alt yapısına daha fazla yatırımlar yapılmalı, uluslararası işbirliğin ve bilgi verilerin paylaşımı artırılmalı, temizlik kurallarına mutlaka uyulmalı ve devlet yönetimleri tarafınca uygun şartların yaratılması gerekmektedir. Bu anlamda Kosova Hükümeti de yeni bir devlet olarak uluslararası işbirliği ve mücadele çerçevesinde her zaman olduğu gibi bu sefer de duyarlı ve işbirliği içerisinde hareket etmektedir.”dedi.        

 

IV. OTURUM

"Terör ve Bölgesel Çatışmalar"

 

Dördüncü oturum Ali Rıza Arslan ile Av. Serhat Tabanca'nın moderatörlüğünde yapıldı.

        

 Dördüncü oturum KARDEMİR'in tanım filmi ile başladı.

Türkiye’nin önceki Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu dördüncü oturumun ilk konuşmacısıydı. İnsani ilişkiler ve insani değerler üzerinde bir sunum yapan Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Barış’a olan ihtiyacımızı gündeme getirdi.  

Belarus Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Direktörü Oleg Makarov da yeni tip koronavirüs (Kovid-19) büyük bir baskı oluşturduğunu ve devletlerin halihazırda Kovid-19 ile gerekli adımları atmakta geç kaldığını anımsattı. Makarov, insani yardımın bugünlerde herkesin gündeminde olduğunu dile getirerek, insani yardımın bir taraftan da enformasyon noktasında düşünülmesi gerektiğine işaret etti. Dünyanın değişen yeni kriterlerine adapte olabilmek için ihtiyaç duyan ülkelere teknolojik, enformasyon bilimleri anlamında destek sağlanması gerektiğini vurgulayan Makarov, "Tahminlerimiz doğrultusunda, Avrasya kıtası pandemiden ilk toparlanacak kıta olarak karşımıza çıkıyor. Avrasya kıtasında ciddi hayat kayıpları görülmedi. Pandeminin etkilerini en hızlı bertaraf edebilecek ülkeler, Avrasya kıtasında ki ülkeler gibi görünüyor." ifadelerini kullandı.

Eski Romanya Dışişleri Bakanı Teodor Melescanu, "Romanya olarak AB'nin Batı Balkanlar'ı ve Türkiye'yi almadan devam etmesinden yana değiliz. Coğrafi, siyasi ve ekonomik ve sosyal açıdan Batı Balkanlar, AB'nin ayrılmaz bir parçasıdır." dedi. Melescanu, Marmara Grubu Vakfı'nın online olarak düzenlediği 23. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, Batı Balkanlar'ın jeostratejik bir yatırım bölgesi olduğuna dikkati çekerek, bölgenin AB'nin ekonomisi, siyaseti ve güvenliği açısından önemine değindi.

AB'nin, geçen yılın son baharında Kuzey Makedonya ve Arnavutluk'un birliğe katılması için müzakerelere başlamasını öngördüğünü anımsatan Melescanu, "AB, genişleme politikası için yeni bölümler açıyor. Sırbistan, Karadağ, Bosna-Hersek için yeni genişleme planları yapılıyor. AB'nin genişlemesi konusunda Romanya aktif çalıştı. İkili diplomatik kanallarımızı açtık. Alınan kararlardan bir tanesi Türkiye'ye mülteciler konusunda mali yardımda bulunmaktı. Ayrıca, ara verilen Türkiye ile yapılan ortaklık konseyini tekrar başlattık." değerlendirmesinde bulundu.

Kafkasya ve Azerbaycan Şeyhülislamı Allahşükür Paşazade ise kardeş Türkiye devletinin her zaman yanlarında olmasından gurur duyduklarını belirterek, Türkiye'nin dost desteği, yardımından güç aldıklarını ifade etti.

Paşazade, Ermenistan'a yönelik yaptıkları haklı mücadelelerinde Türkiye'nin yardımını Azerbaycan halkının asla unutmayacağını vurgulayarak, "Öz hakkımız olan topraklarımız yolunda hak mücadelemizi sürdüreceğiz." dedi.

 

İslami Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (ISESCO) Genel Başkanı Dr. Salim M. AlMalik de ISESCO olarak çatışmaların hoşgörüye bağlı olarak, diyalog ve barışçıl yolla çözülmesinden yana olduklarını belirterek, uluslararasında beraber hareket etmenin tüm dünyada öncelik haline getirilmesi gerektiğine işaret etti. AlMalik, barışın, kalkınma ve büyüme için en önemli etmenlerden biri olduğuna dikkati çekerek, "ISESCO olarak böyle bir zirvenin bir parçası olduğumuz için mutluyuz. Barış olmadan herhangi bir insanı gelişmenin olmayacağını düşünüyoruz." değerlendirmesinde bulundu.

 

Ekümenik Patrik Bartholomeos konuşmasında şunları söyledi: “Bu salgın bizi uzlaşma ve dayanışma dilini konuşmaya davet ediyor ve zorluyor. Bu kriz, ruhsal yenilenmenin gerekliliğini, temel değerlere dönme gerekliliğini ifade ediyor. Covid-19 için bir aşı ve tedavi aramaya ek olarak, hayatlarımızı yeniden gözden geçirmeli ve dünyamızı yeni bir perspektiften yeniden tasarlamalıyız. Bunlar, halklar ve uluslararasındaki bariyerleri yıkmaya yönelik kutsal görevde dinin önemli ve ikna edici bir rol oynayabileceğine kesinlikle ikna olduğumuz parametrelerdir. Gerçek inanç, aşılmaz engeller ve zorlu sorunlarla karşılaştığımızda bile bir ilham ve cesaret kaynağıdır. Bu bağlamda, karşılaştığımız kriz bir fırsat olabilir. Bunu gerçekleştirmek bize kalmıştır. Tehdidi karşılıklı zenginleşme fırsatına dönüştürelim. "

 

 

Bulgaristan Cumhuriyeti Diplomatik Enstitüsü Genel Müdürü Tanya Mihaylova konuşmasında Avrupa'da barışın önemine vurgu yaptı: “Avrupa Birliği'nde bizler, yüzleşmenin ve savaşın yüksek maliyetini biliyoruz ve bu bakımdan bizim başkasından farkımız yok ama tarihten ders almayı başardık. Orta çağlarda Avrupa halkları uzun ve kanlı din savaşları yaptı. Bu trajedi, Descartes ve Leibniz gibi düşünürleri ve Galileo ve Newton gibi bilim adamlarını düşünce ve dünya algısında radikal değişiklikler önermeye yönlendirdi. Bu, bugün hepimizin yararlandığı bilim ve teknolojinin gelişmesine yol açtı, ancak şiddet ve ekstremizmle ilgili sorunları çözmede başarısız oldular. İki Dünya Savaşı'nın trajik deneyimi, hayatımızı birlikte inşa ettiğimiz temel değerleri yeniden gözden geçirmemizi sağladı. Bugün Avrupa'da barış içinde yaşıyoruz çünkü "çeşitlilikte birleşmeyi" kabul ettik. "    

 

İstanbul Ankara ve İzmir Süryani Ortodoks Cemaati Ruhani Lideri ve Patrik Vekili Metropolit Filüksinos Yusuf Çetin; “Bütün dinler, en azından, çoğumuzun bir tanesine mensup olduğumuz, üç semavi dinler, özleri itibariyle vahiye dayalı birer bütündür. Bunlar, yüksek bir ahlaki değerler manzumesi olmaktan öte, Kutsal yapılardır. Onun için, ne kadar yüksek olursa olsun, hiçbir insani amaç için değişime uğratılamazlar. Eğer, dinlerin dünya barışına katkıları isteniyorsa, onların öz yapılarına dokunmak yerine, aksine onların bu yapılarına daha çok sahip çıkmalı ve herkesin inancına aynı ölçüde değer verip saygı gösterilmelidir.

Yoksa barış ve istikrar kurma adına, insaniyetin zenginlikleri ve renkleri olan, bütün fark ve ayrımları kaldırmak, herkesi aynı yaşam tarzına bürümek, herkesi aynı fikir ve inançta potalamak, tarihte, hep ters tepki vermiştir. İnsanlık olarak bizler, bütün fark ve ayrımlarımıza rağmen birlikte yaşamayı gerçekleştirebilmeliyiz. Kutsal Kitap’a göre Tanrı’nın da insanlar için, iradesi budur. Onun için gerçek demokrasilerde olduğu gibi, herkes için eşit ölçüde bir fikir, inanç ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşmesi yolunda çalışmak, kuşkusuz dünya barışı için en yararlısı olacaktır.” dedi.

 Türkiye Süryani Katolik Kilisesi Patrik Vekili Korepiskopos Orhan Çanlı ise konuşmasında: “Korona Virüsün etkilerini yaşadığımız bu süreçte hepimizin, insanlığın ve toplumların ortak bir kader birliği ile mücadele ederek birbirimize ne denli bağımlı olduğumuzu bir kez daha anladık. Bu zor sınavda birbirimize karşı saygılı olmamız gerektiğini, kardeşliği ve aynı insanlık ailesine ait olduğumuzu deneyimleme fırsatımız oldu. Korkmuş ve kaybolmuş bir şekilde, beklenmedik aksi bir fırtınanın içinde bulduk kendimizi. Hepimiz aynı kayığın içinde bir aradayız ve hiç kimse kendi kabuğuna çekilip insanlığın başına gelen acılara duyarsız kalamaz. Covid-19 salgınının oluşturduğu bu özel durum hepimizi olumsuz etkileyerek yaşam şeklimizi değiştirmemize neden oldu.” diyerek koronavirüsün etkilerinden kaçamayacağımızı vurguladı.

 

 

Avusturya Eski Savunma Bakanı ve AIES Başkanı Dr. Werner Fasslabend, tüm dünyada çözülmemiş sorunlara vurgu yaparak şunları söyledi: “Bu duruma bakarsak, muazzam krizin uzun bir zorluk listesi olduğunun farkında olmalıyız. Belki ölümlerle başlayabiliriz. Bir siyasi krizin ortasında bir ülke, bir yandan özgürlük ve siyasi değişim için protestolar; Öte yandan gelecekteki bağımsızlık için de mücadele ediyor. Güneye doğru ilerlersek Balkanlar'ın hala çok istikrarsız olduğunu görebiliriz. Bu bölgede savaşın başlamasından sonraki 30 yıl içinde hala çözülmemiş sorunlarımız var. Sadece Bosna ve Kosova'da değil, diğer eyaletlerde de… Doğuya gidersek Moldova'da, Ukrayna'da ve Rusya ile ilişkilerinde hala çözülmemiş sorunlar var, Kırım Sorunu var. Sadece bu ülkeler için değil, tüm dünya için büyük zorluklar. "

 

Cezayir Ankara Büyükelçisi Mourad Adjabi ise yaptığı konuşmasında özetle: “Küreselleşmenin yeniçağında, Covid-19 salgını, kriz zamanlarında dünyanın çaresizce neye ihtiyaç duyduğunun sert bir hatırlatıcısıdır. Birkaçını saymak gerekirse, “çok taraflı işbirliği”, “küresel dayanışma” ve “barış içinde birlikte yaşamak” salgının başlangıcından bu yana büyük ivme kazanan kavramlardır. Dünya, bu küresel tehdidi tek taraflı tepkilerle yenmeye çalışmanın gerçekten de hayal ürünü olacağının farkına varmıştır. Uluslararası topluluğun, artan sayıdaki küresel zorlukların yanı sıra, bu sağlık krizine etkili bir şekilde yanıt vermeye yardımcı olmak için ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeylerde bölünmeden bir araya gelmekten başka seçeneği yoktur.”dedi.

 

Dünya Barış ve Sevgi Federasyonu Başkanı Dr. Hong, Tao-Tze vicdanın önemini vurgulayarak, “İçgörüler edinebilir ve kendimizi bir vicdanla birleştirebilirsek, pandemi sonrası dünya eskisinden daha iyi olacaktır. Sevgi ve vicdanla barış kültürü, karşılıklı saygı ve anlayışı besleyecek ve ihtiyaçlarımızın karşılandığı ve insan haklarının korunduğu kapsayıcı bir toplum için birlikte çalışmamıza yardımcı olacaktır. Vicdan gerçek sevgiyi geri kazanacağından vicdanımızı korumalıyız. Gerçek sevgi kalbi sakinleştirir ve sakin bir kalp bilgeliğe ilham verir ve doğru kararları vermemiz için bize rehberlik eder. İnsanlık şimdi bir dönüm noktasında... Her birimiz geleceği belirleme anahtarına sahibiz ve bu anahtarı çevirmenin sırrı vicdanımızda yatmaktadır. Bugün birleşmeliyiz. Nereli olursanız olun veya kim olursanız olun, hepimiz dünyanın lideriyiz. Gerçekten barışçıl, akılcı ve güvenli bir geleceğe doğru ilerlemek ve daha olumlu, müreffeh, neşeli ve mutlu bir toplum yaratmak için dünyayı değiştirebilecek anahtarı çevirmek için vicdanımızı kullanalım. " demiştir.

 

   V. OTURUM
"Sürmekte Olan Bir İnsanlık Dramı - Dağlık Karabağ"

 

 
Beşinci oturum Dr. Akkan Suver ile Engin Köklüçınar'ın moderatörlüğünde yapıldı.
 
 
 
 

Milletvekilİ Şamil Ayrım, yaptığı konuşmasında Dağlık Karabağ sorununun tarihsel gelişiminden bahsetti: “Uzun bir geçmişe dayanan Dağlık Karabağ sorunu, Sovyetler Birliği döneminde, Sovyetler Birliği’nin bir iç meselesiydi. Ancak 1980’lerden sonra başlayan, Ermenistan’ın Azerbaycan’a ait Karabağ bölgesinin dağlık kısmında yeniden hak iddia etmekte olduğunu görüyoruz. 1989 nüfus sayımında oradaki nüfusun Ermenistan lehine değiştiğini de görüyoruz. Bunun çeşitli nedenleri var.

Tarihe baktığınız zaman, Ermenistan’ın, o zamanki Rusya’nın, çeşitli dönemlerde, Osmanlı’dan, İran’dan getirmiş olduğu Ermenileri bu bölgede iskan ederek Dağlık Karabağ’ın demografik yapısını değiştirdiğini görüyoruz. Asında Dağlık Karabağ niye bu kadar önemli? Dağlık Karabağ gerçekten stratejik önemi çok fazla olan, iki devlet için de önemli olan bir bölge. Coğrafi olarak İran’ı Kafkasları, Azerbaycan’ı, Ermenistan’ı adeta bir gözetleme kulesi konumunda.”

 
 
 
 

Ak Parti Konya Milletvekili Orhan Erdem, TBMM’nin Dağlık Karabağ sorunu konusunda Azerbaycan’a verdiği desteği anlattı: “Bu sorun BM Kararlarına rağmen, 4 tane kararı var bu konuda, bu toprakların Azerbaycan’a ait olduğu ve bir an önce Ermenistan’ın buradan çekilmesine dair kararlarına rağmen sürüncemede kalmış hususlardır.

TBMM, bugüne kadar bu konuda bütün partilerin birlikteliğinde kararlar alarak bildiriler yayınlamıştır. Bu konuşmadan önce geçmişi inceledim. 1992 yılında Doğru Yol, Anavatan Partisi, Refah Partisi, sosyal demokrat Parti’nin verdiği, genel kurula sunulan ve bütün partilerin o dönemde kabul ettiği bir önerge var. 1993’te bu konuda Doğru Yol Partisi, Sosyal Demokrat Parti, Anavatan Partisi, Refah Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin yine verdiği bir önerge var. 7. Ay 2020’de Ak Parti-MHP grubuyla birlikte CHP’nin katıldığı bir bildiri var. Ve en son meclis açılır açılmaz 28 Eylül’de hatta açılmadan iki gün önce yine AK Parti, CHP, MHP ve İYİ Parti’nin verdiği bir önerge ve bildiri var.”

 
 
 
İYİ Parti Erzurum Milletvekili Naci Cinisli, MINSK Grubu'nun konuya müdahalesine değindi: “Diğer yandan MINSK kararlarına bakıldığında Ermenilerden yana bir tavır vardır hepimizin tespit ettiği. İşgal edilen bölgelerin iadesi ifade edilmiştir ama bir süre sonra Karabağ’da bir plebisit yapılması öngörülmüştür. 30 yıldır Karabağ’da neredeyse bir tek Azerbaycan Türkü kalmamış oradan çıkacak sonucun da belli olduğunu tespit ediyoruz.

MINSK Grubu aslında başından beri bu doğruluda hareket ediyor. Hiçbir iyi niyet olmadan, alttan alta bir plebisit gündemi yaratmaya dair bir çaba olduğu sonucuna varıyoruz.

İlham Aliyev’in “muhatabımız yok” açıklamasını da çok önemsiyoruz. BM Genel Konseyinin malumunuz 4 tane kararı var. Bu kararlara bakarsak bu sözün ne demek olduğunu anlayabiliriz. Bu kararlarda işgal edilmiş topraklardan Ermenistan’ın çekilmesi gibi bir cümle yok. Rusya zaten bu cümle nedeniyle veto etme yetkisini de kullanmadı.”

 
 
 
Causeur Yayın Direktörü Gil Mihaely, durumu Fransa açısından değerlendirdi: “Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki ihtilaf için barışçıl müzakere edilmiş bir çözüm arayışını teşvik etmekten sorumlu olan Minsk Grubu eşbaşkanı Fransa, diplomatik yolu canlandırmak amacıyla Bakü ile defalarca görüşüldü. Boşuna. Daha da kötüsü, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un son açıklamaları, Fransız arabuluculuğunu hayal etmeyi dahi zorlaştırıyor ve hatta belki de uygulamaya koymayı imkansız hale getiriyor. Elbette, durumun kötüleşmesinden Fransa tek başına sorumlu değil, ancak Paris'in konumu, Minsk Grubu'nun diğer ülkelerinin ve aynı zamanda genel olarak uluslararası toplumun yaklaşımının bir örneğidir. "
 
 
 

AK Parti Şanlıurfa Milletvekili Doç. Dr. Halil Özşavlı, belgelerle Emeni nüfusunun Karabağ bölgesine nasıl yerleştirildiğini anlattı:

Rus arşivlerinden bir belge sunmak istiyorum size. Türkçesi Rusçası yan yana. Sovyet Ermenistan ve Sovyet Azerbaycan Komünist parti valileri Stalin’e bir dilekçe yazıyorlar. Diyorlar ki: biz buradaki Müslüman Türk nüfusu, Azerbaycan Türklerini Bakü tarafına sürelim, onları Bakü tarlalarında çalıştıralım, onlardan boşalacak yerlere de diğer ülkelerde Ermenileri getirelim. Stalin buna 1947’de onay verecektir. Ardından Sovyet Meclisi bir karar çıkaracaktır ve 200 bin Azerbaycan Türkü, Erivan ve çevresinden sökülecek, Bakü taraflarına sürgün edilecektir. Bu sadece 1947’de yapılan değil, yıllara baktığımız zaman toplamda 1 milyondan fazla Müslüman Türk nüfus karşı tarafa sürülecektir.

İşte bugün bu 2,5 milyon nüfusu olan Ermenistan böyle oluşturuldu. Haritaya baktığınız zaman zaten orada bir uydu devlet Türk toplulukları arasındaki karasal bağlantıyı kesmek üzere kurgulanmıştır. Rusya’nın bu hayali 1800lerde başladı ve 1920lerde bunu başardı. Yani Türk milletleri arasında kendisine sadık, kendisine tabii bir küçük Hristiyan devleti koymayı başarmış oldu.

 
 
 
CHP Artvin Milletvekili Uğur Bayraktutan, CHP olarak, Azerbaycan'ı büyük bir samimiyetle desteklediklerini belirtti. "Bütün dünya şunu bilmelidir ki başkalarının topraklarında gözü olanlar kendi topraklarını koruyamazlar. Herkes başka ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı duymalıdır. Kardeşliğin ve uluslararası barışın ve dünya barışının en önemli maddelerinden birisi kendi komşunun topraklarına saygı göstermektir. Eğer Ermenistan, bunu gerçekleştirir, bir an önce Azerbaycan topraklarından silahlı kuvvetlerini geriye çekerse Azerbaycan liderinin de ifade ettiği gibi barış yolunda önemli bir adım atmış olur. Azerbaycan'ın da başka bir ön koşulu yoktur. Çünkü onlar kendi toprakları için mücadele ediyorlar. Hatta barış için hatta uzlaşı için mücadele ediyorlar. Haklı davalarında Türkiye yanlarındadır."
 
 
 
Azerbaycan Milletvekili, Azerbaycan'da Atatürk Kültür Merkezi Başkanı Prof. Dr. Nizami Caferov, “Cumhurbaşkanımız İlham Aliyev, Ermenistan'ı uyarmıştı. Tovuz olaylarından sonra kirli işlerinden vazgeçmemeleri halinde pişman olacakları konusunda defalarca ihtarda bulunmuştu. Ancak görünüşe göre, bu onlar için bir ders olmadı. Bu defa da onlara ders veriyoruz ve vereceğiz. Bugün şanlı Azerbaycan ordusu büyük bir başarıyla karşı saldırı harekâtı yürütüyor ve bu harekât devam ediyor, Azerbaycan ordusunun tüm birliklerinde manevi bir yükselişin gözlemlendiğini vurgulayan Prof. Dr. Nizami Caferov, ayrıca orduya kayıt olan gönüllülerin sayısının on binlerle ifade edildiğinin altını çizdi ve ekledi. Bu durum, halkımızın devletine olan sadakatinin bir göstergesidir. Dağlık Karabağ sorunu bizim ulusal sorunumuzdur. Dağlık Karabağ sorununun çözümü bizim tarihsel sorumluluğumuzdur. Bunu tarihsel adaleti yeniden tesis edecek şekilde çözeceğiz. Bunu Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü yeniden sağlayacak şekilde yapacağız.” dedi.
 
 
 
ABD'den Yazar ve Gazeteci Thomas Goltz, Karabağ'daki mevcut duruma ilişkin fikirlerini paylaştı: Örneğin Karabağ, Azerbaycan içinde neredeyse evrensel olarak bir Ermeni 'yerleşim bölgesi' olarak anılır. Öyle değil - Azerbaycan'ın bir parçası. Bir yerleşim bölgesi, Güney Afrika'daki Lesoto veya İtalya'nın Vatikan gibi tamamen başka bir ülkeyle çevrili bir ülke veya bir ülkenin parçasıdır. Ermenistan'ın Dağlık Karabağ üzerinde hiçbir zaman yargı yetkisi olmadığı için, 'bir yerleşim bölgesi' statüsü çok duygusal tepkiler uyandırsa da, 'kuşatılmış' olmayı ima etse de, Ermenilerin bu sahte statüyü zorladığı nokta budur. Karabağ - ve uluslararası medyaya ve müzakerecilere bu terimi kullanmaları konusunda büyük başarılar elde ettiler. Ayrıca, diğer panelistlerin aksine, asla "Dağlık" demiyorum.
 
"Nagorno ", "dağlık" anlamına gelen Rusça bir terimdir ve Rusça terimini kullanmak, çatışmanın coğrafi yapısının anlaşılmasını tamamen yok eder. 'Karabağ', dağlık bölgeyi (Sovyet döneminde 'Dağlık' veya 'Yukarı' Karabağ haline gelen) ve ayrıca Fizuli, Jebrayil, Zengelan ve başka yerler anlamına gelen Karabağ'ın vadi bölgesini içeren bir varlıktır ve Azerbaycanlı mültecilerin ve yerinden edilmiş kişilerin çoğunun geldiği yerdir.
 
 
Fransız Araştırmacı-Tarihçi Maxime Gauın ise yaptığı sunumda Azerbaycan’ın topraklarının işgal altında olduğunu belirti. Dolayısıyla Azerbaycan’ın kendi topraklarını geri almak için verdiği mücadeleyi bir meşru müdafaa olarak görmek gerektiğini söyledi. Ermenistan’ın Birleşmiş Milletlerin kabul edilmiş kararlarına uymamakta ısrar edişinin hiçbir şekilde kabul edilemez olduğunu da ayrıca vurguladı.
 
VI. OTURUM
ÇAĞDAŞ BİLGE İNSANLAR PLATFORMU

Küreselleşmekte Yeni Güç Dengeleri ve Koronavirüs Sonrasında Yeni Dengelerin Işığında Saygı ve Yönetişim

 


Bilge İnsanlar Oturumu'nu Dr. Akkan Suver yönetti. Bu Oturumunda ikisi altüel 16 Cumhurbaşkanı söz aldı. Bu oturumda ilk sözü Türkiye 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül aldı.
 



Türkiye 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yaptığı konuşmasında özetle: "-Soğuk Savaş bittiği zaman küreselleşmenin hızlı teknolojik gelişmelerle birlikte zaferini ilan ettiğini dile getiren Gül, “Ancak aradan geçen zaman bize gösterdi ki küreselleşme de kendi içerisinde birçok sorunlar yaşıyor. Bu sorunların içerisinde özellikle iki tanesi öne çıktı. Bunlardan birisi küreselleşmenin nimetlerinden toplumun belirli kesiminin faydalanması ve diğerlerinin faydalanmaması. Öyle ki gelir dağılımında bu çok ortaya çıktı. Büyük gelir dağılımı farkları, insanların vicdanını, adalet duygusunu rahatsız etmeye başladı. Bunun neticesinde de dünyada yeni tip politik bir tarz ortaya çıktı: Popülist söylemler, popülist siyaset tarzı ve bütün bu zafiyetleri istismara yönelik siyaset yapma. İkincisi de küreselleşmeyle birlikte ortaya çıkan ve ülkelerin tek başlarına çözmeye muktedir olmadığı terör, sınır aşan suçlar, örgütlü suçlar, salgın hastalıklar gibi sorunlarla kollektif bir şekilde mücadele etme imkanının ve altyapısının çok sınırlı olduğu da ortaya çıktı. Bu iki zaaf öyle oldu ki bazıları sanki küreselleşmenin sonu geldi, küreselleşme bitti, tekrar dünya içine kapanacak, tekrar sınırlar, duvarlar örülecek ve bu böyle gitmez düşüncesi dile getirmeye başladı. Ben doğrusu bu fikirde değilim.” diyerek sözlerini sürdürdü. İnsanların özgürlüğün tadını aldıktan sonra ondan vazgeçmeyeceği gibi küreselleşmenin de tadı alındıktan sonra bundan geri gidilmeyeceğini ifade eden Gül, şüphesiz ki ortaya çıkan bu sorunların, problemlerin tekrarlanmaması için de büyük gayretlerin sarfedileceği bir dünyayla karşı karşıya kalacağımıza inandığını belirtti. Ayrıca Gül: “Bütün bu dönemden çıkaracağımız tabii ki dersler var. Siyasetçiler, devlet adamları, filozoflar bütün bu konuları dile getiriyorlar ve neticede dile getirilen konular politikalara dönecek ve uygulanacak. Bu şekilde daha güvenli, daha yaşanabilir bir dünyaya yine hep beraber ulaşacağız. Bunların içerisinde öne çıkarttığım bir iki konunun altını özellikle çizmek istiyorum.”dedi.




Arnavutluk önceki Cumhurbaşkanı Bujar Nishani yaptığı konuşmasında özetle: “Tarih herkes için en iyi öğretmen olmuştur ve olmaya devam etmektedir. Metninin medeniyetle ilgili bölümü, tarihsel gelişmelerin ve özellikle olumlu başarıların ve başarısızlıkların detaylandırılmasının en açık kısmı olmaya devam ediyor.  Medeniyet ruhu eğitir, medeniyet karakteri yumuşatır ve bilgi insanı ileri görüşlü yaparken kişinin alçakgönüllülüğünü artırır. Nazik bir şekilde iletişim ve diyalog kuran bir toplum, medeni ve akıllı bir toplumdur. Medeniyet, bunun, tarih boyunca ahenkli bir şekilde bir arada yaşamanın esas temeli olduğunu göstermiştir. Uyum içinde bir arada yaşamak, belirli ulusların ve toplulukların, karşılıklı saygı olmadan barış olamayacağına ve barış olmadan demokrasi veya kalkınmanın olmayacağına güvenerek insanlığın çok kültürlü karakterini tanımaları ve saygı duymaları için çok önemlidir.  Bu nedenle, karşılıklı saygı günümüzde her zamankinden daha fazla gerekli. Dünyanın her köşesinin çeşitliliğin izlerini taşıdığı bir zamanda, ona karşı çıkan hoşgörüsüzlük küresel bir risk oluşturmaktadır.”dedi.



Avusturya’nın önceki Cumhurbaşkanı Heinz Fischer yaptığı konuşmasında özetle: “ II. Dünya Savaşı - “topyekûn savaşta” (Hitler ve Goebbels'in dediği gibi) ve Holokost ve nihayet Hiroşima ve Nagazaki'de nükleer silahların kullanımıyla öldürülen 60 milyon insanla modern tarihin en acımasız dönemiydi. Derin ve kalıcı bir şok yarattı ve sonuç olarak güçlü ve kalıcı bir barış, insan hakları ve uluslararası işbirliği arayışı yarattı. Bu, sonraki on yıllarda politika yapmanın önemli bir bölümünü oluşturdu: Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi kuruldu, Avrupa işbirliği ilerliyordu, barış ve güvenlik kurumları kuruldu, demokratik devletlerin sayısı artıyordu. Ancak iki veya üç nesil sonra, tarihten alınan dersler yavaş yavaş kayboluyor gibi görünüyor. Askeri güç, ulusal ve uluslararası düzeyde sorun çözmenin bir aracı olarak yeniden ortaya çıkıyor. Uluslararası işbirliği güçlenmek yerine zayıflıyor ve artan sayıda mülteci ve göçmen için makul bir cevabımız yok. İstikrarın ve egoist rekabetin azaldığı bir dünya düzenine doğru ilerliyoruz.”dedi.




Bosna Hersek Federasyonu Cumhurbaşkanı Marinko Cavara yaptığı konuşmasında: “Dünya düzeninde ve dünya ilişkilerinde önemli faktörlerin değiştiği açıktır. Diyalektik yasasına göre, her şey hareket halindedir ve bir formun ortadan kaybolmasının diğerini doğuracağını umuyoruz, insanlık için mümkün olduğunca az şokla gerçekleşeceğini umuyoruz. Çözümler hiçbir zaman kolay ya da hızlı değildir, hem bireylerin hem de kolektiflerin cesaret ve azmini gerektirir. Ve / ya da kolektif bilincin yeniden başlamasını… Peki, çözümler neler olabilir? Gecikmeden ve kaçmadan, her düzeyde, yerel, bölgesel, küresel ve her biri kendi yetkinliklerine göre sürekli birlikte nasıl hareket edilebileceğinin, nasıl birlikte çalışabileceğimizin yollarını arayarak… Her insana değer vermek için hepimizin eşit derecede savunmasız olduğumuzu henüz fark etmediysek, COVID-19 bize bunun çok basit bir şekilde gösterdi. Devlet sistemi başarısız olursa insanlığın insani değerlerini korumalıyız. İnsanlığı güç açgözlülüğü olmadan inşa edene kadar, güçler dengesi oluşturmaya ve sürdürmeye devam etmeli ve insanlığın hayatta kalmasının ve genel ilerlemesinin temeli olacak kalıcı bir barış için çabalamalıyız.”dedi



Bosna Hersek Federasyonu önceki Cumhurbaşkanı Mladen Ivanic yaptığı konuşmasında: “Dünya koronavirüs’ten önce zaten bölünmüştü. Ancak koronavirüs sonrasında daha da bölünmüş durumdadır. Fakir ülkelerde pek çok zorluk olduğu açıktır. Ve korona ile bu kadar kolay savaşamazlar. En zengin ülkeler; daha fazla gelirleri var ve daha çok çözümleri var. Korona ile mücadelede biraz benciller. Dünyanın geri kalanından çok kendilerini düşünüyorlar. Bu savaşta ancak birlik olursak kazanabiliriz. Yoksul ve zengin ülkeler arasındaki bu bölünmenin görece yakın zamanda ortadan kaldırılmasını umut ediyorum. Çünkü kazanmanın tek yolu bu! Ve bu bölünme, modern dünya ve modern toplum için de büyük bir sorun teşkil ediyor. Zengin ülkelere bencil olmaya devam etmemeleri ve korona ile sadece kendi sınırları içinde uğraşmamaları için büyük bir baskı yaparak bununla savaşmalıyız. Yeniden birleşmemiz gerekiyor.”dedi

 


Bulgaristan’ın önceki Cumhurbaşkanı Petar Stoyanov yaptığı konuşmasında: “ Bence çıkarılması gereken en önemli sonuç, Covid -19 aşısını bulmamız ve sağlık sistemlerimizi dönüştürmemiz gerektiği, aynı zamanda ekonomilerimizi, politik görüşlerimizi ve hatta kültürümüzü de dönüştürmemiz gerektiğidir. Kötü haber, bunu çok hızlı ve kararlı bir şekilde yapmamız gerektiğidir. Ve bu sadece büyük mali kaynaklar ve siyasi irade değil, çok daha fazlasını gerektirir: bugünün ötesine bakma yeteneği... Genellikle, küresel salgını ve bunun tüm toplumlar ve ülkeler için yarattığı zorlukları tartıştığımızda, hükümetlerin, tıbbi otoritelerin ve gezegenimizdeki tüm vatandaşların çabalarıyla (ve hatta etkili bir aşının keşfi ile), eninde sonunda Covid-19 öncesi zamana geri döneceğiz. Yine de sormak istediğim soru şu: Covid-19 sırasında bu kadar çok fedakârlık ve ıstıraptan sonra, gerçekten ondan önceki O ZAMANA geri dönmek istiyor muyuz? Eğer durum buysa yazık olur. Belki de o zamana eleştirel bir gözle bakmalıyız ve pandemiden alınan dersleri Covid-19'dan önceki yaşam şeklimizi yeniden düşünmek için kullanmalıyız. Küresel salgın, politik ve insani alışkanlıklarımızın çoğunu değiştirmek için bize düşünmek için yeni başlangıç noktaları vermelidir.”dedi.




Hırvatistan’ın önceki Cumhurbaşkanı Stjepan Mesić ise yaptığı konuşmasında: “Yeni gerçekliğin geçici olmadığını anlamak önemlidir. Artık bir yaşında bile olmayan "bir şeyler yapma" şekli, hafızalarda kaybolmaya mahkûmdur. Küresel olarak uygulanabilecek ne bir tedavi ne de etkili ve güvenli bir aşı eskiyi geri getirmeyecektir. Pandemiden önce bildiğimiz hayata dönmek mümkün değildir, yeni gerçeklik kalıcıdır. Bu durum sürekli olacak, gelecekteki ilerlemenin bu yeni çerçeve içinde olması gerekecek. Bu nedenle, yeni çerçeve aynı zamanda yeni geliştirilen kavramların sağlık, ekonomi, eğitim, kültür, spor gibi çeşitli alan ve disiplinlerde uygulanmasını gerektirmektedir: Kısacası, hemen hemen her şeye uygulanması gerekmektedir.

Başarılı olmak için kendimizi geçmiş uygulamaların esaretinden kurtarmamız gerekecek ve yine bu neredeyse her şey için geçerli. Farklı düşünmeyi öğrenmeli, davranışları düzenleyen protokolleri göz ardı etmeliyiz ve bu yeni duruma açık fikirli bir yaklaşımla yaklaşmalıyız. Zorlayıcı olacak ama kesinlikle aşılmaz bir zorluk değil. Ancak bu zorlukla yüzleşmek, artık birçok ülkede daha yüksek sesle duyulabilen retorikten uzaklaşmayı gerektiriyor: "Bundan bıktık, hiç kimsenin özgürlüklerimizi kısıtlama hakkı yok, salgından önce yaşadığımız gibi yaşamak ve davranmak istiyoruz.”dedi




Hırvatistan’ın önceki Cumhurbaşkanı Prof. Dr. Ivo Josipovic yaptığı konuşmasında: “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin rolü, en azından Avrupa'da ve Asya'nın bir bölümünde insan hakları standartlarının birleştirilmesinde çok önemli bir role sahiptir. Afrika ve Amerika İnsan Hakları Mahkemesi de insan haklarının geliştirilmesinde önemli bir yere sahiptir. Uluslararası düzenleyici kurumların, özellikle Dünya Ticaret Örgütü'nün önemli rolüyle desteklenen devletlerarasındaki ekonomik işbirliğinin güçlendirilmesi ve uluslararası ekonomik ilişkilerin ve ticaretin serbestleştirilmesi ve yolsuzlukla mücadele kurumları, tüm katılımcılar için eşit bir temelde küresel dünyaya daha fazla güven tesis etmelidir. Sadece yerel veya bölgesel değil, küresel sahnede de küçük veya çok sayıda küçük yeni ekonomik hedefler önemli bir olgu olarak belirtilmelidir. Ayrıca, bazı Afrika devletlerinin gücünü bilmek ve ekonomik olduğu kadar siyasi sahnede de dayanışmayı, işbirliğini ve kendine güveni artırmak gerekiyor.”dedi.



Letonya önceki Cumhurbaşkanı Valdis Zatlers yaptığı konuşmada özetle: “Covid-19 dünyayı çok değiştirdi. Tüketim alışkanlıkları değişti, üretim alışkanlıkları değişti, tedarik zincirleri değişiyor. Özellikle halka açık yerlerde kişisel ve kolektif davranış çoktan değişti. Farklı bir dünyada yaşıyoruz. Ama hukukun üstünlüğü ilkesine dayanan gerçek bir “çok taraflılık” yaratmak istiyorsanız, biraz liderliğe ihtiyacımız var. Bugün bu liderliği görmüyoruz. Avrupa Birliği hazır değil: Çok taraflılığın iyi bir örneği olmadığı için değil, küresel bir lider olmaya hazır olmadığı için. Amerika Birleşik Devletleri kendini ilk sıraya koydu. Çin, küresel süreçlere liderlik etmeye istekli ama henüz liderlik etmiyor. Dolayısıyla küresel liderlik için gerçek bir ihtiyaç var. Çok kutuplu, çok taraflı, küresel liderlik... Ve bu istesek de istemesek de olacak. Çünkü küreselleşme devam edecek. Yalnızca küreselleşme paradigması değişecek.”dedi.




Moldova önceki Cumhurbaşkanı Petru Lucinschi yaptığı konuşmada özetle: “XX. yüzyılın ikinci yarısında ve XXI. yüzyılın başında bilimin, viral bir enfeksiyon gibi engellerle baş etmenin kolay olacağı bir zirveye ulaştığına inandık. Öyle olmadığı ortaya çıktı. Dünyanın önde gelen ülkeleri, uzay, IT, silahlar, yapay zeka ve klonlama gibi çeşitli gelişim ve teknolojik ilerleme alanlarına odaklandı. İnsanoğlunun kendisi ve en önemlisi sağlığı geride kaldı. Ana finansman, insanın ve onun yarattığı maddi dünyanın yok edilmesi için en çok yok edicinin icadı olan silahlanmaya gitti. Geçen yüzyılın 70-80'lerinde, en korkunç nükleer silah türlerinin imhasının göreli bir döneminden sonra, dünya birlikte daha gelişmiş araçlar üretmeye başladı. Bu nedenle yeni düşmanlık yatakları ortaya çıkmaya başladı; son Ermenistan-Azerbaycan çatışması gibi... Sonuç olarak, ülkeler, özellikle de Avrupa ülkeleri arasındaki ilişkileri ciddi şekilde değiştiren yeni bir kitlesel göç olgusu ortaya çıktı. Dünyanın önde gelen ülkeleri: G-7, G-20, silah maliyetini % 30 azaltmayı ve bu fonları yukarıda bahsedilen sektörlere yönlendirmeyi teklif ederse, dersler çıkarılıyor ve dünya iyi yönde değişiyor diyebiliriz. Ne yazık ki şimdiye kadar böyle bir yaklaşımın uygulanacağına dair ciddi işaretler yok.”dedi.



Karadağ önceki Cumhurbaşkanı Filip Vujanovic yaptığı konuşmada özetle: “-Uluslararası kuruluşlara yönelik eleştiriler çok açık, ancak pandemi şüphesiz bize küresel toplumumuzdaki rollerinin yeri doldurulamaz olduğunu gösterdi. Küresel düzeyde başarılı bir şekilde hareket etmek için güçlü bir Birleşmiş Milletlere ihtiyacımız var. Bu pandeminin üstesinden gelmek için güçlü ve birleşik bir Dünya Sağlık Örgütü'ne ihtiyacımız var. Ulusal ekonomilerin mali istikrarı iyileştirmesine ve sürdürmesine yardımcı olmak için Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'ndan desteğe ihtiyacımız var. Yoksulluğa, iklim değişikliğine, insan haklarına karşı savaşmamıza, demokrasi, barış ve güvenliğin onaylanması için - temelde hayatımızın her değeri için - yardım edecek bu uluslararası kuruluşlara da ihtiyacımız var. Bununla birlikte, izolasyonizmi ve ulusal çıkarları teşvik etmek için iyi bir zaman değil, ama ortak yarar için küresel bir ortaklığın tam zamanı. Son 70 yılda, genel kalkınmanın garantörü olması gereken, birbiriyle derinden bağlantılı ve birbirine bağımlı bir küresel toplum inşa ediyoruz.”dedi.



Makedonya önceki Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov yaptığı konuşmada özetle: “Pek çok ülke salgından kurtulmakta zorluk çekecek. Buna göre zayıf ve başarısız devletlerin sayısı artacaktır. Her halükarda, dünya Covid-19'dan sonra daha az açık, daha az müreffeh ve daha az özgür olacak. Bu yenidünyanın ana hatları yavaş yavaş görünür hale geliyor, ancak onun doğuşu muhtemelen büyük bir ruhsal kafa karışıklığı içeren uzun, zor ve kanlı bir süreç olacak. Antik filozoflar, özellikle Platon, bize bu tür kriz zamanlarında bir topluluk için en önemli şeyin insanlar arasında olduğu kadar doğa ile de dayanışma ve dostluk olduğunu öğretir. Platon, pek çok durumda, insan ruhunun “thimos” adını verdiği şeye sahip olduğunu öğretir; bu, insanlara adaletsizlikten ve hayatını kaybetme korkusundan önce öfke duyma yeteneği verir. Bu cüretkâr duygu, yani aşırı, toplumu kurtarabilecek hayatta kalma ve seferberlik arzusunu tetikleyebilir. 2020'de yaşadığımız her şeye rağmen çoğumuzun ortak uygarlık “thimos”umuza dönüşecek olan kendi “thimos”larına ilişkin farkındalık geliştirdiğini umalım.”dedi.



Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı yaptığı konuşmasında özetle: "-Zengin ülkeler yaşadıkları derin ekonomik daralmayı aşabilmek için hem finansal sistemlerine gerekli desteği verdiler hem de çok büyük ekonomik canlandırma paketleri açıkladılar. Bunlara rağmen krizden çıkma konusunda ne kadar başarılı oldukları ortada. Çok daha az kaynaklara sahip olan, yükselen piyasa ekonomileri ve gelişen ülkeler bunu yeterince yapamadıkları gibi piyasalarından ciddi yabancı sermaye çıkışları da yaşıyorlar. Bunun bir sonucu olarak, maalesef, bu ülkelerde ciddi açlıkla karşı karşıya kalan milyonlarca çocuk, kadın ve erkeğin hayatı tehlike altındadır.

BM Genel Sekreteri António Guterres “Covid-19’un BM’nin kuruluşundan bu yana uluslararası toplumun karşılaştığı en büyük sınav” olduğunu ifade etmiştir. Kuşkusuz uluslararası camia, hatta insanlık ciddi bir sınavdan geçiyor. Bu sınavı başarı ile verebilmek için ne yapmamız gerekiyor?

Öncelikle, uluslararası iş birliği ve dayanışma içinde hareket edip bu pandemiyi yenmek zorundayız. Covid-19 virüsünün yayılmasını kontrol altına almalıyız. Bunun için virüsün yayılmasını engellemeye yönelik çok uluslu çabalara, ki bu çabalar Dünya Sağlık Örgütü’nün liderliğinde gerçekleşmektedir, verebileceğimiz en büyük desteği vermeliyiz. Aşı ve etkin tedavi bulma çalışmalarında acımasız bir rekabet değil, bilimsel iş birliği yapıp, bulunacak aşı ve tedaviden herkesin yararlanmasını sağlamalıyız. Covid-19’dan etkilenmiş olan halk ve toplumların insan haklarına saygı göstererek, kimseyi dışlamadan, itibarlarını zedelemeden ve cinsiyet eşitliği gözeterek herkesi insan-odaklı yaklaşımları sergilemeye teşvik etmeliyiz." dedi. 
  



Romanya önceki Cumhurbaşkanı Emil Constantinescu yaptığı konuşmada özetle: Salgın sonrası dünya, insanlar ve devletler için başa çıkılması zor olan yeni roller belirleyecek. Eski devlet ve hükümet başkanları, akademik çevrenin üyeleri, araştırmacılar, doktorlar, mühendisler ve iş adamları olarak pandemi sonrası dünyanın şekillenmesine katkıda bulunmak bizim görevimizdir. Neye sahip olduğumuzu biliyoruz ve altyapı açısından hala neye ihtiyacımız olduğunu biliyoruz, ancak teknik bilgi ve stratejik vizyon açısından yeterli değiliz. 21. yüzyılın ilk yirmi yılı, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra yaratılan tek kutuplu dünyadan, birçok donmuş çatışmayı yeniden harekete geçiren kaotik bir çevreye sahip çok kutuplu bir dünyaya geçişi işaret etti. Bu yüzyılın üçüncü on yılı, Y kuşağının siyasi, ekonomik ve sosyal düzeyde getireceği değişiklikleri de tartışan Deutsche Bank'ın son dönemdeki bir analizinde de tahmin edilen, Birleşik Devletler ve Birleşik Krallık'ın küreselleşme sürecinden gittikçe artan geri çekilişini hesaba katmalıdır.”dedi.

 



Slovenya önceki Cumhurbaşkanı Danilo Turk yaptığı konuşmada özetle: “Pandemi bize her toplumun savunmasızlığını öğretti. Ve toplumlarda var olan kale hatlarının tehlikelerini... Uzun vadeli güvenlik vizyonu farklı olmalı, bireylerin ve topluluklarının savunmasızlığının azaltılmasını içermeli ve toplumların Covid-19 pandemisinin neden olduğu gibi şoklara karşı direncini artırmalıdır.

Güvenliğin yeniden kavramsallaştırılması bir öncelik haline geliyor. Güvenliğin devletlerarası yönleri artık yeterli değil. İnsan Güvenliği için ciddi adımlar atılması gereklidir. İnsanların bulaşıcı hastalıklardan, çevresel felaketlerden ve diğer tehditlerden daha iyi korunmasını içerecek bir güvenlik... Bu, zamanı gelen önemli bir görevdir. Geçmişte, Birleşmiş Milletler de dâhil olmak üzere İnsan Güvenliği konusunda çok sayıda tartışma oldu. Şimdi her toplumda her yerde insan güvenliğini düşünmenin zamanıdır.”dedi.



Tunus önceki Cumhurbaşkanı Moncef Marzouki yaptığı konuşmada özetle: “Bugün hepimiz pandeminin geleceği ve normal olarak nitelendirdiğimiz duruma geri dönme olasılığı konusunda endişeliyiz. Pandeminin ne zaman biteceğini bilmiyoruz. Bazıları 2021'de, diğerleri 2022'de diyor. Tunus dâhil pek çok ülke için gerekli olan hizmetler, hava taşımacılığı, turizm gibi bazı ekonomik sektörlerin ekonomik durumu ve olası çöküşünden endişe duyuyoruz. Covid-19'un sağlık ve ekonomik etkisine dair aşağı yukarı tam rakamlara sahip olsak da, pandeminin insanların ve bireylerin morali üzerindeki etkisine dair çok az veriye sahibiz. Salgının bu üçüncü etkisini, sağlık ve ekonomik zararla mücadelede sahip olduğumuzla aynı kararlılıkla ele almak çok önemli”dedi.


Marmara Grubu Vakfı olarak 23.Avrasya Ekonomi Zirvesi katılımcıların Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev 'e hitaben kaleme aldıkları mektubu Dr. Akkan Suver Azerbaycan İstanbul Başkonsolosu Nermine Mustafayeva'ya sundu. Sunumda Marmara Grubu Vakfı’ndan Cafer Okray, Dr. Akkan Suver, Müjgan Suver, Şamil Ayrım, Lale Aytanç Nalbant, Ali Rıza Arslan ve Sezgin Bilgiç hazır bulundu.

 

KARABAĞ BİLDİRGESİ

Sayın İlham Aliyev
Azerbaycan Cumhurbaşkanı
Bakü-Azerbaycan


Muhterem Aliyev,

Biz 23.Avrasya Ekonomi Zirvesi katılımcıları olarak, Karabağ'da yaşanan olayları endişe ile izliyoruz.
Topraklarınızın bir parçası olan Karabağ'da yaşanan işgal bir vahşettir. Kanunsuzluktur. Zulümdür. Ermenistan işgalci olarak savaş suçu, insanlık suçu işlemektedir. Ermenistan'ın dünyanın gözü önünde uluslararası hukuku tanımaz bir tavırla savaş ve insanlık suçu işlemeği sürdürmekteki inadını kınıyoruz. Önce Karabağ'ın işgali sonra Hocalı Katliamı, daha sonra Tovuz'a saldırı, şimdi Azerbaycan'da yaşattığı sıcak çatışmalar Ermenistan'ın tarihinde kara bir leke olarak yer alacaktır.
Siz meşru müdafaa hakkınızı kullanmaktasınız. 
Birleşmiş Milletler kararlarına göre, bir ülkenin toprağı işgal edildiğinde, o toprağı geri alması için savaşması meşru müdafaadır.
Bu arada Siz ayrıca insanlarınızın yaşam hakkını da korumaktasınız.
Dolayısıyla Ermenistan'ın işgal ettiği topraklardan derhal geri çekilmesi gerektiğine inanıyoruz. İnsan haklarının ihlali sürdükçe savaşınız meşru müdafaadır.
23. Avrasya Ekonomi Zirvesi katılımcıları olarak, Zat-ı Ali'nizin adalet arayışınıza, hakkaniyet isteğinize inanıyoruz.

Haklı davanızda yanınızdayız.
En derin saygılarımızla

 

 

 




https://www.kobi-efor.com.tr/edergi/sayilar/2020/11/#p=15

 

https://www.kobi-efor.com.tr/edergi/sayilar/2020/11/#p=1