Haberler

ULUSLARARASI DÜNYA, AŞIRICILIK VE ŞİDDETE KARŞI KONFERANSI

09 Aralık 2014 Salı - Okunma: 3831
ULUSLARARASI DÜNYA, AŞIRICILIK VE ŞİDDETE KARŞI KONFERA

İran Dışişleri Bakanlığı’nın 9-10 Aralık 2014 tarihlerinde Tahran’da düzenlediği 1. "Uluslararası Dünya, Aşırıcılık ve Şiddete Karşı Konferansı” (WAVE Conference) 40 ülkeden gelen üst düzey katılımcılarla gerçekleştirildi.

"Uluslararası Dünya, Aşırıcılık ve Şiddete Karşı Konferansı"nın açılış oturumunda BM Genel Kurulunun 25 Eylül tarihindeki 69. oturumunda İran tarafından "Uluslararası Dünya, Aşırıcılık ve Şiddete Karşı Ortak Mücadele" teklifinin genel kurulun tüm üyelerince kabul edilmesinden hareketle, bu meselenin dünyada şiddet ve radikalizme karşı ortak mücadelenin sürdürülmesi zaruretini ortaya koyduğunu belirten Cumhurbaşkanı Ruhani, asıl amacın bölge ve dünyadaki mevcut şiddet ve krizlerin yok edilmesi yönünde gerekli bir çabanın sürdürülmesi olduğunu belirtti.

Toplantı, etkinliğin fikir sahibi İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Dr. Hasan Rouhani’nin katılımı ve açılış konuşmasıyla başladı. “Şiddetsiz bir dünyanın ancak işbirliği ile gerçekleşebileceğini” söyleyen Dr. Rouhani, aşırılıkların hükümetlerin ortak politikaları ve koordinasyonları neticesinde marjinelleşeceğini söyledi.

Toplantıya Marmara Grubu Vakfı adına katılan Hazar Vural, Dr. Akkan Suver’in konuşmasını sunarak diyalogun önemini belirtti.

Dr. Akkan Suver’in konuşması:

Gelecek, geçmişin bastırılmış öfke ve kini üzerine inşa edilemez.

Geçmişin hatalarını bugünün demokrasi anlayışı ve konjonktürü içinde değerlendirmeye kalkmak, birilerini suçlamak, boş bahaneler yaratmaktan başka bir işe yaramaz. Bu çaba, geçmişin küllerinde zaman ve enerjinin boşa harcanmasından başka bir şey değildir.

Geçmişin günümüze faydası, günümüzde dünün hatalarını tekrar etmemeyi öğretmesidir. Bırakın geçmiş, geçmişte kalsın, hatalarıyla, günahlarıyla ve acılarıyla.

Geçmişi cezalandırma isteği, içimizde birikmiş kin ve öfkenin çığlıklarıdır. Ve şunu bilelim ki, içimizde birikmiş kin ve nefreti yok etmek yerine, başkalarının yüreklerine yeni tohumlar ekerek çoğaltmaya yarayacaktır.

Toplumsal ve dini değerlerde, kin duymak - öç almak diye adlandırılan bu duyguları yok etmenin tek yolu, karşı tarafı tanımaktan, dinlemekten ve anlamaya gayret etmekten geçer. Hoş görüden geçer. Zor olan budur. Sizi geçmişin hatalarını bir başka formatta bugün tekrar etmekten koruyacak olan bu anlayış, bu hoşgörüdür.

Bunun için de tek çıkar yol, sizin gibi olmayanlarla, sizin gibi düşünmeyenlerle diyalogdur.

Bu kişisel ilişkiler, toplumsal gruplaşmalar ve hatta uluslararası ilişkiler, çatışmalar için de geçerlidir.

İsrail - Filistin, birbirilerinin korkularını anlayabilseydi, savaşmak yerine, daha çok karşılıklı konuşabilseydi, barışın uzlaşmaktan geçtiğini görebilseydi, çıkarının savaşta değil, barışta olacağını da görecekti.

Ortadoğu diktatörleri, değişen dünya düzenine, halkın hak ve özgürlük haykırışlarına, insan haklarına saygı gösterebilseydi, konuşabilse, dinleyebilse, anlayabilseydi bugünün karmaşası yerine demokrasi ortamına geçişi sağlaması mümkün olabilirdi.

Sadece geçmişte yapılan hataları eleştirerek, ileriye bakamayız. Bize düşen, geçmişe teşekkür ederek, bulunduğumuz yerden nasıl daha ileri gidebilirizin plan ve programını yapmaktır.

Küreselleşme gerçeğini görmezden gelmek doğru bir tercih olmaz. Farklı din, dil ve etnik kökenler bir arada anlaşarak yaşayabilirlerse coğrafyamıza barış kendiliğinden gelecektir.

Bunun yolu ise diyalogdur.

İnsanların konuşabildiği, birbirileriyle anlaşabildiği, ötekini anlayabildiği bir ortam, ancak diyalogla gerçekleşebilir.

Tahammülsüzlüğün, ırkçılığın, ayrımcılığın ve farklılığın oluşturacağı nefreti ortadan diyalogla kaldırabiliriz.

Gene diyalogla ortak değerlerimizle sağlam bir barış inşa edebiliriz. Bu barışın zemininde de insanlığın onuruyla şekillenen hedefler ve temel haklar yer almalıdır. Karşılıklı güvene dayalı ortak bir güç ve çaba ortaya koyarak oluşturacağımız diyalog, kalıcı bir iklim yaratabilir. Böyle bir iklimin yaratılabilmesi, diyalogun kalıcılığı ve sürdürülebilirliği ise hoşgörü ve eğitimle orantılıdır. Dolayısıyla eğitim, evrensel hak ve özgürlüklere saygının, diyalogun ve barışın teminatıdır.

Günümüzde yaşanan anlaşmazlıklar önyargılardan, birbirimizi tanımamaktan, başkalarını yok sayan çıkarcılığımızdan, dinlemek ve anlamak yerine savunmaya geçme aceleciliğimizden doğuyor.

Diyalogsuzluğun eseri ise ortadır. Savaş, kin, tahammülsüzlük, açlık, sefalet diyalogun olmadığı yerlerde hüküm sürmektedir.

Ortadoğu'da, Afrika'da, Asya'da ve Ukrayna’da yaşananlar, diyalog eksikliğinin eseridir.

Çatışma ve savaş paradigmasına son verebilmek için herkesin birbirinin fikrine hürmet etmesi, birbiriyle görüşmesi, birbiriyle yaşamasını bilmesi gerekmektedir. Yurttaşları birbirine müsamaha etmeyen milletlerde müsamaha kültürü ve kriterleri yerleşmediği için hükümetler de müsamahasız olurlar. Fikir, inanç, basın hürriyeti kurulamaz. Daha geniş olarak diyebiliriz ki; müsamahasız hukuk devleti kurulamayacağı gibi hürriyete de kavuşulamaz. Kavuşabilmenin yolu da diyalogdur. Unutmamak gerekir ki; diyalog olmadan müzakere olmaz. Müzakerenin kaynağı diyalog, çözümün, anlayışa varmanın kaynağı da müzakeredir. Bir arada yaşamak, barış hasretine son verebilmek için diyaloga, daha çok diyaloga ihtiyacımız bulunmaktadır. 

Fotoğrafta İran Dışişleri Bakanı M. Javad Zarif'i Hazar Vural ile birlikte görmektesiniz