Haberler

Dr. Akkan Suver 20. Avrupa Forumunda konuştu

12 Kasım 2016 Cuma - Okunma: 3348
Dr. Akkan Suver 20. Avrupa Forumunda konuştu

Başkanlığı'nı Avusturya'nın Savunma (E) Bakanları'ndan Dr. Werner Fasslabend'in yaptığı "Avusturya, Avrupa Güvenlik Enstitüsü-AIES" ile "Viyana Diplomat Akademisi - DAW" ve "Avrupa Araştırmalar Merkezi-WMCES" tarafından tertiplenen 20. Avrupa Forumu'nda Dr. Akkan Suver, "Avrupa'nın Geleceği için Stratejiler" konulu forumda konuştu.

Forumda ayrıca, Dr. Susanne Keppler-Schlesinger "DAW", Tomi Huhtanen "WMCES" adına söz aldılar.

Misafir olarak ise; Slovakya Devlet Bakanı Miroslaw Lajcak, Polonyalı Senatör Dr. Bogdan Klich, Londra Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Başkanı Dr. François Heisbourg, Latvia Devlet Bakanı Jenis Karlsbergs, Brüksel Egmont Enstitüsü Müdürü Prof.Dr. Sven Biscop ve Pakistan Savunma (E) Bakanı General Asıf Yasin Malik konuşurlarken, Avusturya adına da İçişleri Bakanı Wolfgang Sobotka ile Avusturya (E) Cumhurbaşkanı Prof.Dr. Heinz Fischer söz aldılar.

Dr. Akkan Suver'in yaptığı konuşma metni aşağıdadır:

Öncelikle böyle duyarlı ve anlamlı bir toplantıyı tertipleyerek bir ufuk turu yapmamıza vesile olan H.E. Werner Faslabend'e ve AIES topluluğu ile Viyana Diplomatik Akademisi'ne teşekkürlerimi sunmak isterim.

Avrupa'nın komşularında yaşanan sıkıntıları en çok hisseden bir ülkeden geliyorum.

Suriye ve Irak'ta yaşanan terör ve iç savaş ve bunların oluşturduğu göç, Türkiye'nin en önemli meselelerinin başında gelmektedir.

Hepinizin bildiği gibi IŞİD, PKK, PYD ve onların uzantısı olan terör odakları, bugün yalnız benim ülkemi değil, bütün Ortadoğu'yu, Avrupa'yı ve Afrika'yı tehdit eder hale gelmiş bulunmaktadır.

Sözlerime başlamadan önce yüksek heyetinize bildirmek isterim ki, 15 Temmuz 2016 günü ülkemde; demokrasiye, cumhurbaşkanımıza ve seçimle işbaşına gelmiş bir cumhuriyet hükümetine karşı terörist bir darbe yapılmak istendi. Sahte bir din adamının öncülük ettiği bu terörist kalkışmayı milletimiz, ordumuz, polisimiz elbirliğiyle önledi.  

Bugün ülkem, istikrar içinde, demokratik normlar dahilinde yaşamını sürdürmektedir.

Sayın Başkan, Hanımefendiler, Beyefendiler,

Bugün stratejik zorlukları oluşturan ve barışı tehdit eden en önemli unsur, uluslar veya kıtalar arası savaştan çok, terörizmdir.

Ulaşım devriminin ve iletişim devriminin küçülttüğü dünyada bugün, insanların birbirine daha çok yaklaştığını görmekteyiz.

Terör afeti bugün insanlığın önünde barışı tehdit eden ve stratejiyi zorlaştıran en önemli faktördür. Ülkeler terörü kınamaktadırlar ama aynı zamanda bazı ülkeler, başka ülkeleri zaafa uğratmak için imza koydukları dokümanları bir kenara bırakarak, el altından teröre destek vermektedirler. Bu hepimizin bildiği bir gerçektir.

Elbette Türkiye Orta Avrupa gibi bir coğrafyada olsaydı bugün konuşma şeklim daha başka olurdu.
Ama biliyoruz ki, Orta Avrupa'nın sınır komşuları arasında ne Suriye ne de Irak var.

Tarih ve coğrafya, ülkeleri zorluklarla birlikte yaşamaya mahkum eder. Keşke herkes bu zorlukları artırmaya değil de azaltmaya dönük çabalar harcasa.

Tarih ve coğrafyanın bizi, Ortadoğu'da ve Balkanlar'da yaşamaya mahkum ettiğini ve bölgenin tüm sorunlarının bizlerin sorunları olduğunu da hiç unutmuyoruz. "Arap baharı" diye başlatılan olayların, sonunda yeni diktatörler oluşturduğunu ve yeni stratejik kargaşalar getirdiğini yaşayarak öğrendik.

Gene yaşayarak bu coğrafyanın sorunlarının bize sadece milyonlarca sığınmacı aktarmasının yanı sıra dış kaynaklı olarak bir terör döneminin de oluşmasını temin etti. Hatta geçirdiğimiz son darbe teşebbüsünü bile"Acaba müttefiklerimiz de işin içinde mi?" diyerek düşünmedik değil.

Türkiye bir yandan terör örgütleriyle mücadele ederken bir yandan da Suriyeli ve Irakçı göçmenlere, mültecilere kucak açıyor. Sorumluluğa ortak olmak gerekiyor. Bu insanlık dramının acılarının azaltılmasına mutlak ortak olmak lazım. Gelin buna engel olun. Önemli olan insanların hayatıdır, barışıdır, huzurudur. Türkiye elindeki imkanlarla üç milyon mülteci için çok şeyler yapıyor. Bizim misafirimiz olan bu insanlara yaşadıkları acıları unutturmaya çalışırken, bir yandan da onların hayata tutunmaları için okul, eğitim, barınma, sağlık gibi hizmetleri eksiksiz vermenin gayreti içerisindeyiz. Tarih boyunca Türkiye, göçlerin gerçekleştiği bir yer olmuştur. Türkiye insanların nefes alacağı emniyetli bir sığınak halindedir.

Kısacası hem Balkanlı, hem Ortadoğulu, hem de Türkiyeli olmanın yollarını bulmamız gerekiyor. Bugüne kadar bunları başardığımız için de yarınlara güvenle bakıyoruz.

Yaşadığımız olaylar, bizim sınırlarımızın dışına çıkmamıza sebep oluyor. Zira Türkiye yeni bir güvenlik anlayışına ihtiyacı olduğunu anladı. Daha geniş deyimle, Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden bazı gelişmelerin Avrupa ve Amerika kaynaklı olabileceklerini de artık hesap etmek zorundayız. Dolayısıyla ortaya koyduğumuz yeni güvenlik anlayışında, birilerinin bizim için bir şeyler yapmasını beklemenin yanlış olduğunu düşünmekteyiz.

Türkiye, sınırlarında gerçekleştirilen olaylara karşılık, IŞİD'i, PKK'yı ve PYD'yi sınırlarının ötesine göndermek için Fırat Kalkanı Harekatı adıyla bir askeri harekat yapmaktadır. Bu harekatı yaparken bizlerin Irak'ın, Suriye'nin toprak bütünlüğünün bozulmasına yönelik herhangi bir planımız yoktur. Biz Suriye'nin olsun, Irak'ın olsun toprak bütünlüğünün korunmasından yanayız. Orada var olan otorite boşluğundan doğan örgütlerin, bize tehdit oluşturmasını engellemek amacıyla demin de söylediğim gibi sınırlarımızın dışına çıkmak zorunda kaldık.

Türkiye, yıllardır Kemal Atatürk'ün "Yurtta sulh, cihanda sulh" prensibine uygun davranarak komşularıyla olan münasebetlerini sürdürmüş bir ülkedir. Ama bugün etrafında oluşan terör çemberini ve o çemberin bize gönderdiği milyonlarca insanı düşünerek hareket etmek zorundayız.

Bütün bunları anlatıyorum; çünkü Türkiye tarihte eşi ve emsali görülmemiş bir vurdum duymazlıkla karşı karşıyadır. Avrupalı ve Amerikalı müttefikleri, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartları ele alırken, yaşadığımız olayları göz ardı etmektedirler.

Bunları sizlerle paylaştıktan sonra ülkemin Avrupa Birliği normlarında ortaya koyduğu ve koymaya devam ettiği süreçten de biraz söz etmek istiyorum.

AB'nin reform süreci her zaman Türkiye'nin öncelikleri arasında yer almış, almaya devam etmektedir. Biz bu süreci, Türk demokrasisinin gelişmesi ve ülkemizin kalkınması için fırsat olarak görmekteyiz.

Türkiye tarih boyunca hep güçlü bir Avrupa devleti oldu. Ortadoğu, Balkanlar, Kafkaslar, Akdeniz, Karadeniz boyutlarının yanı sıra her zaman Avrupa'nın güçlü bir müttefiki olduğumuz bir gerçektir.

Yaklaşık 100 yıldır güçlü Avrupa demokrasisine de sahibiz. 15 Temmuz gecesi halkımız ne derece yüksek bir demokrasi bilincine sahip olduğunu bütün dünyaya göstermiştir. Bugün Türkiye Avrupa'nın dışından değil, içinden konuşan bir ülkedir. Avrupa'nın geleceğinde söz sahibi olan en güçlü devletlerden biriyiz. Pek çok Avrupa ülkesinden daha üstün standartlara sahibiz. Bu nedenle objektif kriterler açısından Türkiye aslında pek çok ülkeden daha fazla AB'ye üye olma hakkına sahiptir.

AB son göç krizi gibi ağır bir insani ve siyasi krizi sadece Türkiye ile işbirliği yaparak çözebilmiştir. Bu ve benzeri konular işbirliğimizin potansiyelini göstermektedir. Türkiye ile ilgili konular artık Türkiye'nin meselesi olmaktan çıkmış AB'nin nasıl bir gelecek beklediğini göstermektedir. AB için vizyonlu bir gelecek ancak Türkiye ile mümkündür. Siyasi ekonomik konularda küresel rol almak isteyen AB bunu ancak Türkiye ile başarabilir. Bu nedenle vize serbestisi dahil tüm konular AB'nin Türkiye hakkında verdiği kararlar olmanın ötesine geçmekte ve kendi geleceği hakkında vereceği kararlara dönüşmektedir.

Türkiye reformlarla ilgili kararlılığını sürdürmektedir. Bunu milletimiz için ulusal çıkarlarımız için yapmaya devam ediyoruz. Subjektif olmayan ideolojik ön yargılardan arınmış bir AB görüşüyle her zaman uyum içinde olduk, uyum içinde olmaya devam edeceğiz. Ancak AB'deki ön yargılarla donanmış bir bakış açısını da asla kabul etmiyoruz. Bu durum AB'nin sadece Türkiye bakımından değil, kendisi açısından da geleceği açısından da hayırlı değildir.

Bugün AB ile ilgili İngiltere'nin aldığı bir karar var. Bu aslında AB'ye uyarı niteliğindedir. AB gelecek vizyonunu gözden geçirmeli, bundan sonra alacağı kararlarda nerede hata yaptığını bir kez daha sorgulamalıdır.

Türkiye yarım asrı geçen bir süredir AB üyeliği yolunda çalışmalarını sürdüren bir ülkedir. Üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. Bundan sonra karar AB'nindir. İster Türkiye'nin birliğe girmesi yönünde irade kullanırlar isterse başka bir iradeyi tercih edebilirler.

Türkiye bölgesinde yalnız Avrupa'nın değil Kafkasların Ortadoğu'nun teminatı olan bir ülkedir. Avrupa'ya bugün bölgede yaşanan tehditlerin ulaşmamasının, göçmen krizinin Avrupa'yı asgari düzeyde etkilemesinin en temel gerekçesi güçlü bir Türkiye'nin bölgede var olmasıdır. 

Bütün bunları sizlerle paylaştım.

Zira biliyorum ki, geleceğimizi tehdit eden koşullardan kurtulabilmemiz ancak işbirliğimizle, diyalogla, birbirimize destek olmamızla mümkün olabilecektir.

Diyalog, daha çok diyalog diyerek sözlerimi bitiriyorum.