Haberler

BALKAN BARIŞ İNİSİYATİFİ TOPLANTISINDA DR. SUVER DE KONUŞTU

29 Mart 2014 Cumartesi - Okunma: 2945
BALKAN BARIŞ İNİSİYATİFİ TOPLANTISINDA DR. SUVER DE KON

Rotary Kulüpleri D2420 Başkanı Haluk Ulusoy'un konuşması ile başlayan Balkan Barış İnisiyatifi toplantısında Hırvatistan Büyükelçisi Drazer Hrastic, Dışişleri Bakanlığı Temsilcisi Can Aygün, Slovenya Ticaret Ataşesi Andrej Fercej de söz aldı.

Bulgaristan Eski Başbakanlarından Stefan Sofianski'nin misafir-konuşmacı olarak katıldığı toplantıda Malik Aviral, Kalcho Hinov, Vladimir Pulaj, Maria Delivoria, Ovidius Cos, İclal Kardıçak, Gianni Jandolo, Güneş Ertaş, Vesna Baltazerovich, Dimitar Jurukovski, Neshad Asllani, Basille Christaras, İsmail Rodoplu, Anton Hilscher, Şafak Alpay da sunum yaptılar.

Dr. Akkan Suver'in tebriği aynen şöyleydi:

Değerli Başkan, Hanımefendiler, Beyefendiler…

Rotary Kulübü tarafından Sayın Örsçelik Balkan ile Sayın Murat Çelik ve Bulgaristan Eski Başbakanı Sayın Stefan Sofianski Beyefendinin öncülük ve girişimiyle tertiplenen Balkan Barış İnisiyatifi Toplantısı’nın önemine, zamanlamasına büyük önem verdiğimizi bilmenizi isteyerek sözlerime başlamak istiyorum.

Balkanlar’da barışı konu alan ve Balkanların huzur ve istikrarını hedefleyen bu toplantı gerçekte toplumlarımızın ihtiyaç duydukları önemli bir konudur. Bu değerler ve hedefler, geçmişte ve günümüzde olduğu gibi, gelecekte de insanlığa ışık tutacaktır.

Her ne kadar Karadağ bir barış ve istikrar ülkesi olarak Balkanlar’ın mütevazi bir üyesiyse de, dün yaşananların bir daha tekrarlanmaması için Balkan Barış İnisiyatifinin gerekliliğine inanıyoruz.

Bu bölgede dün Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Arnavutluk, Yugoslavya ve Türkiye vardı. Altı ülkeli Balkanlar bugün Yugoslavya’dan doğan Sırbistan, Karadağ, Makedonya, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek ve Kosova’yla on üç ülkeye ulaşmıştır.

Elbette bu ulaşım esnasında sıkıntılı günler, anlaşmazlık dolu aylar, günler bölgenin istikrarına rahatsızlık vermiştir.

Bugün bize düşen sabırla, itina ile barışın sürdürülebilir kılınmasının teminidir.

Barış için ülkelerin refahı önemlidir.

Refahın varlığı ise kültürle, zenginlikle ve eğitimle gerçekleşebilir. Her ne kadar; Balkanlar Avrupa’nın en zayıf halkası olarak nitelendiriliyorsa da, Balkan’sız bir Avrupa’yı düşünemeyiz.

Balkan coğrafyası bir dinler harmonisidir. Ortodoksluk, Katoliklik, Müslümanlık ve Musevilik sayısız cemaat, tarikat, sekt ve disiplinlerle varlığını sürdürmektedir.

Gene Balkan coğrafyası bir diller zenginliğine sahiptir. Türkçe, Boşnakça, Sırpça, Bulgarca, Romence, Yunanca, Arnavutça, Makedonca, Karadağca, Slovence, Hırvatça ve İngilizce bu bölgenin ortak zenginliğidir.

Dinler bu bölgede sokaktan sokağa, diller bu coğrafyada evden eve farklılık arz etmektedir. Diller de, dinler de iç içedir.

Dolayısıyla bu kadar çok din ve dilin ve de lehçenin var olduğu bir coğrafyada elbette birliği ve beraberliği sağlamak kolay değildir. Bu birlik ve beraberlik olmamış mıdır?

Olmuştur.

Osmanlı yaklaşık beş yüzyıl bu bölgelerde dine, dile karışmadan ve adem-i merkeziyetçi bir yapıyla buraları birlik ve beraberlik içinde tutmuştur.

Eski Yugoslavya’da Mareşal Tito Sırbistan’ı, Karadağ’ı, Makedonya’yı, Slovenya’yı, Kosova’yı, Bosna Hersek’i kendisi bir Hırvat olduğu halde bir arada tutabilmiştir. Mareşal Tito etnik ve dinsel farklılıkları yapıştırmıştır.

Osmanlı kimsenin dinine karışmadı. Diline karışmadı. Bir de vergi verdiği sürece, kimseyi ekonomik bakımdan sıkıntıya uğratmadı. İnsanları güvenlik içinde tuttu. Sınırları mesele olmaktan çıkardı.

İsrail'in eski Başbakanlarından Barak, Filistin meselesini gündeme getirerek, "Biz, bu toprakları idare edemiyoruz. Ne yapsak, kavga çıkıyor. Osmanlı, tek şeritli jandarma onbaşısı ile buraları idare etmiş. Bunun sırrı nedir?" demişti.

Bunun sırrı, Osmanlı onbaşısının kolundaki şerittir. Çünkü o şerit, imparatorluğun simgesidir.

Şerit, sıradan bir rütbe işareti değildir. Onun arkasında imparatorluk ve padişahla, halk, hukuk ve adalet vardır. Düzeni bozanı, anasından doğduğuna pişman eden kudret, devlet ve otorite vardır.

Burada sizlerle 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in "Batı Yakası'nın Hikayesi" kitabından bir aktarımım olacaktır.

"Bulgarlarla, ikili-üçlü münasebetler yürüttük. Yani, bu münasebetlerin içerisine Romenleri de aldık. Bu iyi münasebetlerin sürdüğü günlerde bir gün, Bulgar Devlet Başkanı Todor Jivkov bana dedi ki; 'Hamzabeyli Hudut Kapısını açalım'. Ben de kendisine şu cevabı verdim: 'Hududu kaldıralım, kim nereden isterse girsin çıksın'.

Bulgarlar şaşırdılar. Sonra Jivkov şunları söyledi: 'O günler gelecek. Sadece Türkiye - Bulgaristan arasında değil, bütün Balkanlarda o günler gelecek. Zaten o gün gelmeden Balkanlar rahat etmez.'

Fransa'nın eski Başbakanlarından Raymond Barre, bir gün bana şunları söylemişti: 'Balkanların çözümü, yine Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Osmanlı İmparatorluğu'nun bölgeyi idare etmesine bağlıdır. Bu söylediklerim şaka değil! Çünkü o zaman, hiçbir sıkıntı yoktu.'"

Osmanlı’nın varlığını Ernest Renan’ın o dönemde ortaya koyduğu milliyetçilik kavramı yerle bir ederken, Tito’nun oluşturduğu ılıman iklimi de, Miloseviç inanılmaz bir siyaset anlayışıyla tepetaklak kılmıştır.

Elbette bunlar objektif değil sübjektif yaklaşımlardır.

Bu söylediklerim dünün resimleridir.

Bugünün resimlerinde çok dinli, çok dilli ve de bayrağı ayrı, pasaportu başka insanları birbirlerine karşı zerafet içinde muhafaza edebilmenin yolu önemlidir.

Bu yol da diyalogdur.

Ancak sürdürülebilir bir diyalogla umut ve unut paradigması içinde yarınları kucaklayabiliriz.

Dünün problemlerini, açmazlarını ve olmazlarını gündemden uzaklaştırmamız gerekmektedir.

Daha çok diyalog, daha çok ticaret, daha çok temas, daha çok kabulleniş bu bölgeye istikrar getirecektir. Zaten bu söylediğim düşünce küreselliğin doğal bir yaklaşımından başka bir şey değildir. Küreselleşmenin boyutunu diyalog oluşturursa, küresel düşünce bir anlam taşıyabilir.

Küresel boyutta ticaret diyalogla büyüyebilir.

Küresel boyutta zenginlik diyalogla gerçekleşebilir.

Küresel boyutta refah diyaloğun varlığıyla orantılıdır.

Refah olmadan, zenginleşilmeden, ticaret yapılmadan barışa ulaşmak ütopyadan başka bir şey değildir.

Bizlere düşen sabır, özen ve inatla diyalog daha çok diyalog diyerek Balkanları nasıl birarada yaşatabiliriz? Nasıl daha zengin, daha mutlu ve daha sevecen bir Balkan coğrafyasının hudutlarını çizebiliriz? Zira Balkan Birliği Avrupa istikrarının kaynağıdır. Küçük düşünmeden, dar ve çapsız kalıplarda kendimizi hapsetmeden, sınırsız ufuklarda engin tasarımlara yönelmeli ve diyaloğun çerçevelediği demokrat, özgür, samimi bir Balkan coğrafyasında istikrar içinde yaşamanın yollarını diyalogla aramalıyız.

Evet, barış için, birlikte yaşamak için, ihtiyacımız diyalog, daha çok diyalogdur.

Beni dinlediğiniz için dikkatlerinize göre teşekkürlerimizi sunuyoruz.