Haberler

20. AVRASYA EKONOMİ ZİRVESİ 44 ÜLKENİN KATILIMIYLA TAMAMLANDI.

18 Nisan 2017 Salı - Okunma: 2963
20. AVRASYA EKONOMİ ZİRVESİ 44 ÜLKENİN KATILIMIYLA TAMA

 20. AVRASYA EKONOMİ ZİRVESİ

4-6 NİSAN 2017

20. Avrasya Ekonomi Zirvesi sonrasında katılımcıların ortak düşüncelerini aksettiren Sonuç Bildirisi; "İnsanlığa Çağrı" başlığıyla yayınlandı.

Başta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olmak üzere dünyanın belli başlı sivil toplum kuruluşlarına, Zirve katılımcılarına, Marmara Grubu Vakfı'nın partneri olan uluslararası kuruluşlara ve Cumhurbaşkanlığı makamıyla ülkemizin yöneticilerine gönderilen Sonuç Bildirisi'ni dikkatlerinize saygıyla sunuyoruz:

 

İnsanlığa Çağrı

Bu yıl, 4-6 Nisan 2017 tarihleri arasında İstanbul'da gerçekleşen 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi; Arnavutluk’un Cumhurbaşkanı Bujar Nishani, Makedonya’nın Cumhurbaşkanı Gjorge Ivanov, Bosna Hersek’in Cumhurbaşkanı Mladen Ivanic, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Moldova-Gagavuzya Özerk Bölgesi Başkanı Irina Vlah’ın katılımlarıyla gerçekleşti.

Ayrıca, 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi’nde üç önceki Başbakan da hazır bulundu. Polonya Başbakan Yardımcısı Grzegorz Kolodko, Romanya Başbakanı Victor Ponta, Slovenya Başbakanı Alenka Bratusek ile beraber, önceki Cumhurbaşkanları Türkiye’den Abdullah Gül, Arnavutluk’tan Bamir Topi, Avusturya’dan Heinz Fischer, Moldova’dan Petru Lucinschi, Romanya’dan Emil Constantinescu, Hırvatistan’dan Stjepan Mesic, Ivo Josipovic, Letonya’dan Valdis Zatlers, Sırbistan’dan Boris Tadić de 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ndeydi. Aralarında bakan, eski bakan, büyükelçi, iş kadını, işadamı, akademisyen ve din adamından oluşan 323 yabancı konuk da 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne şeref verdiler.

Avrupa Birliği'nin geleceği, sürdürülebilir enerji, mülteci sorunu, yükselen milliyetçilik ve popülizm, neoliberal ekonomi ve küresel terör konularına odaklanan 20. Avrasya Ekonomi Zirvesi'nin ulaştığı sonuçları, Birleşmiş Milletlerin yüksek duyarlılığına müracaat ederek tüm insanlıkla paylaşma kararı almış bulunmaktayız.

Günümüzde tüm dünyayı etkileyen sosyo- politik gelişmelere bakınca aklımıza; yoksa insanlık bir yol ayrımında mı, sorusu geliyor.

Yükselen milliyetçilik, popülizm, mülteci akımları, enerji kaynaklarına ulaşma hedefinde Ortadoğu'ya yapılan dış müdahaleler ve bunların piyasalarda yarattığı dalgalanmalar , şiddet, yoksulluk, ayrımcılık, siyasi baskı çağın önemli sorunları haline geldi. Toplumlar tehdit, dağılma, kimliğini yitirme riski altında yaşıyorlar.

Liderler sorumluluklarını, insani değerlerini unutup hızla popülizme savruluyor.

Bu radikal akımların gelişmesi, dünyanın her yerinde hükümet dışı, devlet dışı aktörlerin çoğalmasına, gelecekle ilgili kaygıların artmasına neden oluyor.

Küresel görünüm bize tarihten yeterince ders alınmadığını göstermektedir… Dünyamız bu noktaya; sorumluluklarımızı üstlenmediğimiz, görevlerimizi ihmal ettiğimiz için gelmiş olmalı.

Örneğin Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi önemini ve değerini kabul ettiğimiz küresel kurumlar,dünyanın değişen şartlarına uyum sağlayıp dönüşüm sağlayamadılar. Ekonomide koruyucu tedbirlere başvurulması mevcut yapıları çürüttü. Zor durumlarda "kolay çare" gibi görünen popülizme başvurulması tehlikeleri büyüttü. Popülizm, ırkçılık ve ayrımcılık gibi düşünce ve politikaların toplumlara mutluluk ve refah getirmediği unutuldu. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı bütün dünya sıkıntılar ile karşı karşıya kaldı.
Gelişen milliyetçilik akımları ile parçalanma tehdidi altında olan Avrupa'nın; dünya politikalarındaki Doğu - Batı, Hıristiyan - Müslüman kamplaşmalarının; etnik ve dini kimlikler üzerinden düşman algılarına vurgu yapılarak sürdürülen bir siyasetin; dünyayı üçüncü bir dünya savaşına götürüp götürmeyeceğini sorgulamak zorundayız.

Olaylar savaş haline geldiğinde artık yapılacak çok şey kalmamaktadır. Bugün yapacağımız tercihler dünyanın ve insanlığın kaderinde önemli rol oynayacaktır.

İnsanlık bir yol kavşağındadır

İnsanlık bir yol kavşağındadır... Belki son duraktayız, belki de henüz kullanmadığımız son bir şansımız daha vardır.

AB'nin içinde bulunduğu kriz, kuruluşundaki temel ilkeleri sarsmaktadır. İstikrar ve gelişme için güçlü ve demokratik bir Avrupa'ya ihtiyaç vardır. Üye devletler birlikte ortak kararlar alma konusunda başarılı olamamış, kuruluş ilkelerinden uzaklaşmışlardır.

Yeni sorunlar karşısında yeni politikalar, yeni fikirler, yeni vizyon ve stratejiler oluşturamayan Avrupa'da, her ülke kendi çözümlerini kendi geleneksel politikaları ile çözmeye kalkınca, popülizm, İslam düşmanlığı gibi radikal akımların ortaya çıkması önlenemez hale gelmiştir. Mülteci akınları karşısında sınırlar kapatılmış, acılara duvarlar örülmüştür.

Gelinen noktada Avrupa Birliği içindeki güncel uzlaşı formülü;"farklı hızlarda ama birlikte kalma", "çok vitesli Avrupa" gibi söylemler olsa da, Doğu Avrupa ülkelerinin "Bu durum farklı üyelik sınıfı anlamı taşıyabilir", "3-4 ülke tüm Avrupa için karar veriyor" gibi yargıları da beraberinde taşıyor. Bu endişeler, bugünkü uzlaşı formülünün sürdürülebilirliğini de sorguluyor.

Dünyadaki beklenmeyen gelişmeler, bu bölgenin güvenliği ve barışı için Avrupa'da entegrasyonun devam etmesi gerektiğini gösteriyor. Bu alanda acil kurumsal reformlara ihtiyaç vardır. Avrupa kendi ilkelerine ters düşen korumacılığı bırakıp, piyasaların kendi kurallarına öncelik vermelidir. Ekonomik ve askeri projeler çerçevesinde bir AB etiği oluşturulmalıdır. Kültürel ve etnik kimliklere saygı duyan Avrupa inşası hedeflenmelidir. Kendini Avrupalı gören Türkiye ve Balkanların geçmiş tarihlerine geri dönüşünün engellenmesi için yeni bir sosyal kontrat zamanı gelmiştir. Avrupa Birliği artık kendini bu ülkelerle birlikte "Avrupa" olarak tanımlamalıdır.

Dünya mülteci problemini içselleştirmelidir

Olağanüstü sorunların şaşırtıcı sonuçlar doğurması kaçınılmazdır. Suriye'deki savaş Avrupa'yı bir göç sorunu ile karşı karşıya bırakmıştır. Türkiye ve AB ağır bir mülteci basıncına maruz kalmıştır. Yeni bir bakış açısı ile yeni çözümler ve politikalar oluşturulmadığı takdirde, bu sorun gittikçe ağırlaşacaktır. Göç ve mülteci sorunu ekonomik, politik ve çevresel nedenleri ile birlikte ele alınmalıdır. AB'nin görüş birliği içinde küresel oyuncu olarak varlığını devam ettirebilmesi, bu ve benzeri büyük krizlerdeki tavrına bağlıdır. Göç ve mülteci krizinin ortadan kalkması, nedenlerinin ortadan kaldırılması ile mümkün olacağına göre, Avrupa küresel gücünü ve saygınlığını ortaya koyan hızlı ve doğru çözümler üretebilmelidir.

Küresel terörle mücadelede ortaklaşmalıyız

21. yy. insanlığın önüne yeni bir terör sorunu çıkardı. Geçmişten farklı küresel bir terör yaşamaktayız. Küresel terörün "Medeniyetler Çatışması" olarak tanımlanmasını da yanlış buluyoruz. Yanlış ve eksik tanımlar terörle mücadeleyi de olumsuz etkiliyor. Terörizmle mücadele, öncelikle terörün nedenlerinin ortadan kaldırılması ile yapılabilir. Askeri müdahaleler her zaman sonuç almaya yetmeyebilir. Terörün gerçek nedeni ekonomidir. Dünya gelirinden en büyük payı alan küçük, zengin tabaka ile büyük yoksul grup arasındaki eşitsiz gelir dağılımı, klasik bencilliktir… Enerji kaynaklarını ele geçirmek için izlenen yanlış politikalardır. Güçlülerin kendi çıkarları doğrultusunda haritaları yeniden çizme ihtiraslarıdır.

Ekonomi dünyada bir bütündür ve küreselleşmiştir. Ancak her ülke kendi ekonomik çıkarlarına öncelik veren geleneksel politikasını sürdürmektedir. Ulusal ekonominin çıkarlardan önce düşünülmesi gereken "barış" politikasının olmasıdır. Ekonomik çıkar çatışmalarına kabul edilebilir çözümler için karşılıklı görüşmelerde ısrarcı olunmalıdır. Bunu başarmak için küresel bir farkındalık yaratmalıyız. Konu şudur: Kapitalizmin radikal reforma ihtiyacı var. Neoliberalizmin hem ekonomik hem de sosyo-kültürel olarak dünyayı krize sürüklediği gün gibi açıktır. Bu ideoloji artık tarihin çöplüğüne gitmek zorundadır. Ancak Neoliberalizmin yerine milliyetçiliğin geçmesine de izin vermemeliyiz. Aksi, daha büyük felaket olacaktır. Bunun küresel farkındalığı, küresel terörle mücadeleyi güçlendirecektir. Terörle mücadelede demokratik standartların korunması, yeni hukuk yapılarının devreye alınması, terörü destekleyen ülkelere karşı küresel ortak yaptırımlar uygulanması çağrısında bulunuyoruz.

Dinler suskun kalmamalı

Küresel teröre karşı mücadele dinsel kurumlara ve yapılara da önemli sorumluluklar yüklemektedir. Bu bağlamda Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in 2017 yılını İslam'la Dayanışma Yılı ilan etmesini önemsiyoruz. Din insanlara huzur iç dinginliği sağladığı için gereklidir. Sorunların çözümünü sadece dinde aramak yanıltıcı olur. Bütün başarı ve umudu dine bağlamak ile bütün günahı dine yüklemek aynı şeydir. Sorun dinde değil insandadır. Sorun bizdedir. Bizler din ile siyaseti iç içe koymanın yaratacağı felaketin yeterince farkında olamadık. Bundan en fazla zarar gören de dini değerler oldu. Din birleştirici, siyaset ayrıştırıcıdır. Dini örgütlenmelerin kamusal alan dışında belli sivil alanda kalması gerektiğini savunuyoruz. Hali hazırda insan haklarının uygulanmasında bize yol gösteren ilkeler büyük ölçüde dünya dinlerinin insan haklarına karşı tutumundan sağladığımız birikim sayesindedir. Biz biliyoruz ki dinler de insan hakları da insan onurunu korurlar. Teröre karşı mücadelede İslam'ın adının terörle anılmasını yanlış buluyoruz. Dinlerin bugün ortak bir dilden konuşmalarını dünya barışı ve huzuru için zorunlu sayıyoruz.
 

BM küresel barışın avlusu olmalıdır

Birleşmiş Milletler'de yeniden yapılanma istiyoruz. Bunu kaçınılmaz görüyoruz. BM Güvenlik Konseyi'nde 5 üye var; çalışması çıkarlarının örtüşmesi modeline dayanıyor. Anlaşamadıkları zaman doğan zararı insanlar ve insanlık tazmin ediyor

Dünya farklı ve hiç birimizin istemediği bir yöne doğru gidiyor. Bu nedenle ülkelerin artık ortak inisiyatif alarak hareket etmesi gerektiğine inanıyoruz. BM küresel adaletin bekçisi olmalıdır. Küçük - büyük devlet ayırımını ortadan kaldıran, insanlığın ortak istikrar ve refahı için çalışan, kurallar koyan, savaş ve soykırım acılarını dindiren bir kurum olmasını istiyoruz.

İnsanlığın kalıcı barışı ve adaleti sadece ondan umduğu ve beklediği bir BM yaratılması için acilen harekete geçilmesini, dönüşüm için gerekli kurumsal reformların yapılmasını istiyor ve bekliyoruz.
 

          Türk Basını                                                                                                                                                                                         Arnavut Basını 

 

Bosna Hersek Basını                                                                                                                                                                       Makedonya Basını 

Kıbrıs Basını                                                                                                                                                                                          Gagavuzya Basını